Guatama Buddha kimdir, M.Ö. 563-483 yılları arasında Hindistan‘da yaşamış, öğretileriyle Doğu düşünce yapısını ve hayatını değiştirmiş ruhani öğretmen, Budizmin kurucusu.
”Ölüm sadece fizik vücudun ölümüdür. Bir insanın vücudu ölmelidir ama bu sadece fizik yapımızın yok olmasıdır. Fakat gerçek Buddha, bir insan vücudu değildir: o aydınlanmadır…. Dharma’nın öğretileri ebediyen kalacaktır, ve Dharma’yı uygulayan beni hep görecektir…”
Hint toplumunda dört büyük sınıf vardı. Bu düzenin ikinci sınıfı ”Savaşçı Kast”, yani racalardı. Sakya racasının oğlu Guatama Buddha, yaklaşık olarak M.Ö. 563 yılında dünyaya geldi, rahat hayat şartlarıyla, bolluk içinde büyüdü.
Hangi dönemde zekasının tedirginleştiği, zenginliğin duyularına verdiği zevkin yetmez olduğu ve acı çekmenin sorunlarıyla karşılaştığı kesin olarak söylenemez. Ama Guatama’nın yirmi dokuz yaşında, ilk oğlu dünyaya geldiğinde hayatının bütün akışını değiştirecek ve Doğu’daki dinsel inançlara bir devrim niteliği verecek kararlar aldığı kesindi.
Kafasının içinde dönüp duran sorunlar aydınlandığı gün Guatama, evini, ailesini ve bütün dünya nimetlerini bir yana bırakarak düşüncelerini hayatın değişmez gerçekleri üzerinde yoğunlaştırmaya karar verdi.
Guatama karar verdiği günün gecesi kalktı, lohusa yatağında uyuyan karısı ve yeni doğmuş oğluna bakarak sessizce veda etti. Oğlunu kucaklamak istedi ama karısını uyandırmaktan korkarak bu isteğine engel oldu. Sessizce evden süzülüp atına atlayarak karanlıkta kayboldu.
Yurdundan çok uzaklara, Ganj Ovaları‘nı geçerek, Hindistan’ı Dekan’ın kurak topraklarından ayıran Vindhya tepelerinin eteklerine ulaştı. Kuzey Ülkesi denilen bu yerde, altı yıl bir kovukta yaşadı, gerçek bilgiye ulaşmak için Hindistan’da bedene verilen eziyetlerin en zorlularını çekti.
Bu ormanda, beş dostuyla beraber, bedensel ihtiyaç ve tutkularını susturarak ‘aklın kesinliğine ve huzuruna varmak‘ için çabaladı. Guatama, bedenden arınarak saf bir akıl olmayı başarmıştı ama daha henüz beklediği aydınlığa kavuşamamıştı. Bedenini temizlemek için tuttuğu sıkı oruç onu fiziksel olarak zayıflattığı gibi zihninin bulanmasına da neden oluyordu. Açık bir zihne ve kesin bir görüş biçimine sahip olabilmek, yaşamın tam derinliğine inebilmek için yeteri kadar gıda ve sağlıklı bir beden gerekiyordu. Bu basit gerçeği bulmanın sevinciyle dostlarına koştu. Fakat dostları, onun güç hayat biçimini bir yana bırakmasını hoş karşılamadılar ve ondan ayrıldılar.
Yalnız kalan Guatama, Gaya ormanlarında dolaşarak Neranjara ırmağının kıyısına vardı. Rivayet edilene göre, burada bir ağacın gölgesine oturup bir kadının kendisine sunduğu sütü içer ve bütün ruh çelişkilerini, insanlığın en koyu umutsuzluğundan en yüce umuduna kadar herşeyi düşünür. Böylece aradığı aydınlığa ve huzura ulaştı ve aydınlanmış kişi anlamına gelen Buddha‘lığa erişti.
Ruhuna gelen bu kurtuluşu ve özgürlüğü diğer insanlarla paylaşması gerekiyordu. Buddha, acının son bulduğu yolu, başka bir değişle içine doğan Buddha’yı kendisinden ayrılan dostlarına anlatmaya karar verdi. Anlatışındaki güven ve inandırıcı güç, dostlarının yüreğinden kuşkuyu bir anda silip attı. Buddha ve dostları, Sarnath Parkı‘nda kendilerine bir kulübe yaptılar ve öğretilerini yaymaya başladılar.
‘Anlaşılması gereken dört önemli gerçek vardır’, der Buddha.
”Bunlardan ilki evrensel olan ve bütün ömür boyunca süregelen acı çekmektir. Doğum, yaşlılık, hastalık, ölüm; sevdiğine, dileğine kavuşamama ya da sevmediğinle birleşme hep acı çekmektir. Kısacası, kişiliğin ilk temeli, acı çekmektir.”
Bu gerçek ortaya konduktan sonra acının nedenleri araştırılır. Buddha’ya göre acı çekmenin nedeni, istekler ve tutku dolu bekleyişlerdir. ”Doğumların nedeni olan cinsel yöneliş, ender olarak doyurulan isteklerle birleşen mutsuzluk ve acının sürekliliğini sağlar.”
Üçüncü önemli gerçek olan ‘acılardan kurtulmak’ ise istekleri baskı altına almak ve tutkuları yok etmekle elde edilir.
Kurtuluş yolunu açan dördüncü gerçek, ‘Sekiz Katlı Asil Yol‘ da denilen sekiz şarta bağlıdır: ” Doğru inanç, doğru düşünce, doğru söz, doğru davranış, doğru amaç, doğru çaba, doğru hafıza ve doğru emel.” Bu şartlar, insan etkinliğinin üç temelini; beden, akıl ve sözü meydana getirir.
Bu yolu aşan kişi, bütün bencil duygularından arınarak ölümün ötesinde yüce bir kutsallığa, Nirvana‘ya erişir.
Buddha’nın yaşadığı dönemde brahmanizm dini Kuzey Hindistan’da yaygındı. Bu din, Brahma denilen rahiplerce öğretilmektedir ve bunlara göre hayat baştan sona törenseldir. Verilen sözlerin, edilen yeminlerin ve din kurallarının yerine getirilmesi, kişinin ruh ve beden sağlığı için yeterliydi. Hayat mekanik bir oluşuma indirgenmişti, değişimsiz, ilerleme ve yücelikten yoksun bir hayat biçimi… Toplum kast denilen dört bölüme ayrılmıştı. Kişinin toplumdaki yeri, soyuyla belirleniyordu. Toplumu bölen bu kastların değişmez oluşu, kaçınılmaz olarak soylu bir sınıfla bu sınıfın yönettiği yoksul ve cahil bir sınıf ortaya çıkarmıştı. Bu en alt sınıf, kendi iradesini ifade etmekten yoksundu, üst sınıfa hizmet etmek zorundaydı. Böylece o çağın sosyal düzeni, brahmanizmin insanın alınyazısının doğmadan belirlendiği yönündeki öğretisini doğruluyordu. Aslında bu öğreti kısırdı, halkın sağlık ve mutluluklarına önem vermiyordu ve özgür düşüncenin gelişmesini engelliyordu.
Guatama’nın öğretilerini anlattığı halkın çoğu, bu dar din çevresi içinde eli kolu bağlı bir durumdaydı. Guatama, bu halkın duygularına seslenerek, kendi dillerinde sevginin temellerini, söz, düşünce ve davranışlarda zalim olmamaları gerektiğini öğretmişti.
Buddha, insan ruhunun sonsuz ölümlerle kişiden kişiye geçtiğini, dolayısıyla ölümsüzlüğünü kabul etmişti. Fakat Nirvanaya erişen kimse, kişilikten arındığı için yeniden dünyaya gelerek acı çekmekten kurtuluyordu.
Buddha, Sangha adı verilen bir manastır kurmuştu. Manastıra rahip olmak sıkı ve ağır kurallara bağlıydı. Rahiplerin saçları diplerinden kesilir ve hayatlarını dilencilikle sürdürürlerdi. Sarı elbiseler giyen bu rahipler, her türlü dünya zevkinden ellerini eteklerini çekerler, yollara düşerek Buddha’nın öğretilerini yayarlardı.
Buddha, brahmalar ve diğer inançtaki insanlarla tartışmalara girmiş, hepisini de ünlü Yunan bilgesi Sokrates gibi konuşarak doğru yola yöneltmeye çalışmıştır. Buddha, dinleyicilerine hikayeler anlatarak öğretme yolunu seçmiştir.
” İman benim tohumum, ıstırap yağmurum, bilgi boyunduruğum ve sabanım, aklım sabanımın dişleri, gücüm ise öküzlerimdir. Ektiğimin ürünü ölümsüzlüktür.”
Seksen yaşına yaklaştığında Buddha, hastalandı ve son saatlerinde ” Kardeşlerim, görüyorsunuz ki yok olmak, her canlının mirasıdır. Ruhunuzun kurtuluşu için çalışın,” diyerek gözlerini kapatmıştır.
Buddha, öğretileriyle Doğu dünyasının sayısız kuşaklarının düşünce ve hayatını zenginleştirdi. Fakat öğretilerinin derinliğini çok az insan anlayabilmiştir.
Buddha’nın değişim ve gelişim felsefesine göre, insan kaderinden kendi sorumludur. Buddha’nın öğretileri, insan ruhunun mükemmelliğini ilke edinen bir dinin öncüsüdür.