Osmanlı padişahlarının yirmi ikincisi, İslam Halifelerinin seksen yedincisi olan II. Mustafa 8 yıl 7 ay padişahlık yaptı. Döneminde Osmanlı Devleti için ağır sonuçlar doğuran Karlofça Antlaşması imzalandı.
II. Mustafa, 5 Haziran 1664‘te Edirne’de doğdu. Babası IV. Mehmet‘in, Giritli Rabia Gülnuş Emetullah Valide Sultan‘dan olan oğludur. Şehzadeliği sırasında ilim tahsili gördü. Devrin alimlerinden eğitim aldı ve okçuluk ve harp oyunlarında ustalaştı. Babası IV. Mehmet’in vefatından sonra tahta II. Mustafa’nın geçmesi gerekirken “ekber evlad” geleneğine göre amcası tahta geçmişti. Amcası II. Ahmet’in vefatını öğrenir öğrenmez, 6 Şubat 1695‘te Edirne’de Hünkâr Dairesi’ne gelerek tahta geçti. Tahta geçtiğinde 31 yaşındaydı. Amcasının vasiyeti üzerine Mezomorta Hüseyin Paşa‘yı Sakız Adası’nın alınmasıyla görevlendirdi. Bundan sonraki ilk icraatı Elmas Mehmet Efendi‘yi sadrazamlığa, hocası Feyzullah Efendi‘yi Şeyhülislamlığa getirmek oldu.
Osmanlı devleti’nin 12 yıldan beri Avusturya, Lehistan, Rusya ve Venediklilerle savaşı sürmekteydi. Devletin durumunun kötü gidişatından rahatsızlık duyarak tahta çıkışının üçüncü gününde sadrazama bir ferman gönderdi.
Fermandan da anlaşılacağı gibi devlet adamlarının bir birlik içinde çalışmasını ve devleti bu düşkün durumdan kurtarılmasını buyurdu. Bu hatt-ı hümayun ile devlet adamları, alimleklerine and içtiler. Ardından 18 Şubat 1695‘te “Koyun Adaları Zaferi” ile Sakız Adası Venedik işgalinden kurtarıldı.
Bu başarının ardından 30 Haziran 1695‘te Macaristan’nın kurtarılması için I. Avusturya Seferi düzenlendi. Aralık 1695’te Lipve, Lügos ve Şebeş kaleleri alınarak Tameşvar‘a kadar ilerlendi. Selim Giray komutasındaki Kırım Birlikleri’nden alınan destek ile Lügos Zaferi kazanıldı. Bu zaferden sonra hava şartlarının bozulması sebebiyle İstanbul’a döndü.
Deli Petro lakaplı Rus Çarı I.Petro, stratejik önemi olan toprakları alıp açık denizlere inmeyi planlıyordu. Bunun için Rus orduları Azak Kalesi‘ni kuşattı. Bu kuşatmada Rus ordusu büyük kayıplar verdi. 1696‘da Rus Çarı Deli Petro, Venedik, Avusturya, Hollanda ve Prusya‘dan yarım alarak kaleyi tekrar kuşattı. 6 Ağustos 1696‘da Azak Kalesi düştü.
II. Mustafa, II. Avusturya Seferi‘ne 1696 yılının Nisan ayında çıktı. 27 Ağustos 1696‘da Olaş Meydan Muharebesi‘nde Avusturya kralı yenildi ve Tamaşvar geri alındı. Padişah Avusturya’ya karşı son bir darbe vurulması gerektiğine inanıyordu. 17 Haziran 1697‘de sadrazam Elmas Mehmet Paşa ve Tameşvar Muhafızı Koca Cafer Paşa‘nın yanlış yönlendirmeleri sonucu Zenta‘da Osmanlı ordusu bozguna uğradı. Osmanlı ordusunun zayıf düşmesi ve geri çekilmesi sonucu Avusturya, Bosnasaray‘a saldırdı.
Bu ağır yenilgi Osmanlı Devleti’ni barış antlaşması arayışına soktu. Venedik, Mora kıyılarında elde ettiği yerleri kaybetmekten çekindiği için Avusturya ile olan barış antlaşmasını savunuyordu. Ruslar elde ettikleri bölgeler ve Azak Kalesi ile yetinmeyip açık denizlere inmek istiyordu. Avusturya da Viyana’yı kaybetme korkusunda olduğundan, İngiliz ve Flamenk elçilerinin aracılıyla barış antlaşmasının hazırlıkları başladı.
Elmas Mehmet Paşa’nın şehit düşmesi üzerine sadrazamlığa atanan Amcazade Hüseyin Paşa ve Reisül-Küttab Rami Mehmet Efendi, Karlofça’da görüşmelere katıldı. 26 Ocak 1699‘da imzalanan Karlofça Antlaşması‘na göre Avusturya, Venedik ve Polonya ile devam eden 15 yıllık ve Rusya ile devam eden 9 yıllık savaşa son veriyordu. Sava ve Unna Nehirleri sınır kabul edilmek üzere Banat ve Tameşvar hariç Macaristan’nın tamamı ve Erdel Avusturya‘ya; Mora, Dalmaçya ve Aya Mavri Adası Venediklilere, Kamaniçe merkezli Podolya Eyaleti ve Ukrayna Lehlere verildi. Bunu tamamlayan 14 Temmuz 1700‘deki ilave İstanbul Antlaşması ile de Azak Kalesi Ruslara teslim edildi. Karadeniz Osmanlı Gölü olmaktan çıkmış ve Avrupa’daki hakimiyet tamamen kaybedilmişti. Üç devletle 25 yıllık sulh antlaşması imzalanırken Rusya ile sadece üç yıllık mütareke imzalanmıştı. Osmanlı Padişahı’nın Avrupalı devlet başkanlarına olan üstünlüğü son bulmuş, protokolde sınıf düşmüştür. Ancak bu antlaşma Kutsal-İttifak Savaşları’nı bitirmiştir.
İmzalanan bu antlaşma ile bir süreliğine sona eren savaşlar, askeri ve mali alanda yapılacak ıslahat hareketleri için zaman kazandırdı. Donanmada çektiri sisteminden kalyon sistemine geçildi. Deniz kuvvetlerinin kendini yenileyebilmesi için kanunnâme çıkartıldı. Özellikle Kapıkulu Ocakları’da büyük ıslahatlara gidildi. Ancak Yeniçeriler ve Sipahiler arasında bu reform hareketleri iyi karşılanmıyordu.
Şeyhülislam Feyzullah Efendi, tanıdıklarını yüksek makamlara getirmesi ve hırsı Rami Efendi ile arasının açılmasına sebep oldu. Divanı-ı Hümayun’nun büyük bölümü Feyzullah Efendi’nin adamlarından oluşuyordu. Padişahın İstanbul yerine Edirne’de ikamet etmesi de halkı tedirgin etmekteydi. Tarihte Edirne Vakası ya da Feyzullah Efendi Vakası olarak geçen olay cebecilerin ulufelerini alamamalarıyla başladı. 15 Temmuz 1703‘de Sultanahmet Meydanı‘nda toplanan Yeniçeriler’e halktan birçok insanın katılmasıyla olay büyüdü. Halk ve Yeniçeri, Feyzullah Efendi’nin ve yakınlarının yargılanmasını padişahın da İstanbul’a gelmesi istiyorlardı. Bundan 3 gün sonra 18 Temmuz günü ulemanın ve esnafın katılımıyla büyük bir toplantı yapıldı. 9 Eylül‘de örgütlenen kalabalık Edirne’ye doğru yola çıktı. Yürüyüşün başında bulunan Çalık Ahmet Ağa ile Ahmet Paşa, padişahın tahttan indirilip yerine III. Ahmet‘in geçmesini istiyorlardı. Gelen kalabalığa karşı Edirne’de Vezir Hasan Paşa komutasında bir savunma ordusu hazırlandı. Hüseyin Paşa’nın geri çekilmesi üzerine desteği kalmadığını anlayan II. Mustafa, 22 Ağustos‘ta tahttan çekilerek yerini kardeşi III. Ahmet’e bıraktı.
Bu vakanın sonucunda tahttah indirilen II. Mustafa Edirne’yi terk edip İstanbul’a döndü. Bir süredir devam eden Edirne’deki saray yaşamı tekrar İstanbul’a dönmüş oldu. Oğulları ile birlikte kafes hayatına giren II. Mustafa, 29 Aralık 1703‘de vefat etti ve Yeni Cami yanındaki Valide Sultan Türbesi’ne defnedildi.
II. Mustafa devrinde, devlet adamlarının ve alimlerin sosyal ve ilmî müesseseler yaptırması teşvik edilmiş, kütüphane, çeşme, cami sayısında artış olmuştur. Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu duruma kayıtsız kalmamış, sefere bizzat katılan son Osmanlı padişahı olmuştur.