Ahmet Rıza kimdir, Ahmet Rıza, İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin önde gelen kurucularındandır ve Auguste Comte‘un pozitivizm felsefesini Türkiye’ye taşıyan kişidir.
Ahmet Rıza, 1858 yılında İstanbul‘da doğmuştur. Babası Şura-yı Devlet ve Meclis-i Âyan üyelerinden Ali Bey, annesi ise İslamiyet’e geçmiş Avusturyalı asil bir ailenin kızı Nâile Hanım’dır. Küçük yaştan itibaren batı kültürüyle yetişen Ahmet Rıza, özel dersler aldı. Beylerbeyi Rüşdiyesi’ni bitirdikten sonra Mahrec-i Aklâm’a, daha sonra Galata Sarayı Mekteb-i Sultânîsi’nde (Galatasaray Lisesi‘nde) eğitim gördü. Mezun olduktan sonra bir süre Babıali Tercüme odasında çalıştı.
Anadoluinde sürgünde bulunan babasının yanına gittiği sırada yakından gördüğü köylünün sefaleti onu, bunun sebeplerini araştırmaya yöneltti ve ziraat eğitimi için Fransa‘ya gitmeye karar verdi. Fransa’ya giderek Grignon Ziraat Mektebi’ni 1884 yılında bitirdi. Mezuniyetinden sonra ülkesine geri dönerek Ziraat ve Maarif Bakanlığı’nda görev yaptı.
Ahmet Rıza, Bursa Maarif müdürüyken 1887 yılında görevinden istifa etti. Devletin, idare hayatının şu veya bu noktasını ıslah etmekle işin içinden çıkılamayacağını anlamış ve Fransa‘ya gitmeye karar vermişti.
1889 yılında Fransız İhtilali‘nin 100. yılı nedeniyle düzenlenen sergiye katılmak üzere Paris‘e gitti vdliyesinde tercümanlık işine girdi. Bir yandan Sorbonne Üniversitesi‘nde târîh-i tabîî derslerine, bir yandan da matematikçi Pierre Laffitte‘in verdiği pozitivizm derslerine devam etti. Laffitte’nin özellikle İslam ve Doğu medeniyeti hakkında düşüncelerinden etkilendi.
Société positiviste (Pozitivist Cemiyet)’in en faal üyelerinden biri haline gelen Ahmet Rıza, 1905 yılından itibaren ise pozitivizmin uluslararası planda yayılması için kurulmuş Comité positif occidental’de (Müsbet Batı Kurulu) “Müslüman toplumların temsilcisi” olarak yer aldı.
Ahmet Rıza, Paris‘teki ilk yıllarında çeşitli gazete ve dergilerde Osmanlı aleyhine yazılan yazılara cevap vermek için girişimlerde bulundu. 1891 yılında Osmanlı kadınlarıyla ilgili bir konferansında “hürriyetperverâne” ifadeler kullandığı gerekçesiyle yurda dönmesi için Paris sefaretine merkezden emir verilince ona uymadığı gibi, İstanbul‘a Posta ve Telgraf Nezâreti’ne bir mektup yazarak hiçbir gizli cemiyete mensup olmadığını, vatan ve milletin menfaat ve hukukunu müdafaa gerektiği zaman bunu Paris gazetelerinde yayımlayacağı yazılarla yapabileceğini ifade etti.
Ülkelerin ilerleme ve milletlerin geri kalma sebepleri üzerinde yaptığı incelemelerini 1893 yılında lâyiha halinde Sultan Abdülhamit II‘e gönderdi. Onun teşvik edici cevabı ve devam etmesini istemesi üzerine layihalar göndermeye devam etti; onu meşrutiyet rejiminin kötü bir şey olmadığına dair iknaya çalıştı.
Ahmet Rıza, Paris‘teyken 1889 yılında İstanbul‘da dört askeri tıbbiye öğrencisi (İbrahim Temo, Mehmet Reşit, Abdullah Cevdet ve İshak Sukutî) tarafından kurulmuş olan İttihad-ı Osmani Cemiyeti üyeleriyle yazışmaktaydı. Cemiyetin ileri gelenleri 1892’de tutuklanıp kısa süre sonra serbest bırakıldıklarında birçoğu Paris‘e kaçtı. 1894’te Paris’te oluşan bu muhalif Türk grubu ona cemiyete katılmasını önerince kabul etti ancak cemiyetin adının değiştirilmesini önerdi. Önerisi, cemiyetin “Nizam ve Terakkî” adını alması idi; cemiyet isim değişikliğini kabul etti ve Ahmet Rıza’nın önerdiği adı biraz değiştirerek “İttihat ve Terakkî” adını benimsedi.
Ahmet Rıza, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde yer aldıktan sonra yazılarına Ali Şefkati‘nin Londra‘da çıkarmakta olduğu İstikbal gazetesinde devam etti.
Paris sefiri Yusuf Ziya Paşa, padişahın görevlendirmesi üzerine kendisine İstanbul‘a dönmesini teklif etmiş; dönerse önemli görevlere getirileceğini bildirmiş ise de bu teklifi ve padişahın gönderdiği 2500 altın lira ihsanı reddetti. Ahmet Rıza, Paris Jön Türk grubunun başına geçti ve İstanbul‘daki cemiyetin yayın organı olan Türkçe Meşveret gazetesini ve bu gazetenin Fransızca ekini çıkarmaya başladı.
Başyazılarının tamamını Ahmet Rıza’nın kaleme aldığı, militan bir siyasî gabir çıkan Meşveret gazetesi, 1908‘e kadar kesintisiz yayımlandı. Yazılarında pozitivizmin kavramlarını Osmanlı-İslam kültürü ışığında yeniden yorumlamaya ve Osmanlı toplumunun değer yargılarına uyumlu hale getirmeye çalıştı.
Büyük ölçüde Ahmed Rıza’nın görüşlerini yansıtmakta olan İttihat ve Terakki‘nin ilk programı ilk önce Meşveret’in 3 Aralık 1895’te çıkan ilk sayısında yer aldı.
Abdülhamit II‘in baskıları sonucu Fransız hükümeti 11 Nisan 1896 tarihinde Türkçe Meşveret’i yasakladı. Bunun üzerine Ahmet Rızâ, Türkçe Meşveret’i Mayıs 1896 tarihinde İsviçre‘de çıkarmaya başladı. Eylül 1897’de gazeteyi Belçika‘ya nakletti.
Bu arada Ahmet Rıza‘nın laik ve pozitivist fikirleri muhafazakâr Jön Türklerle arasının açılmasına neden olmuş ve muhafazakâr kanat Paris‘e gelen Mizancı Murat‘ın etrafında birleşmişti. Aralık 1896‘da Ahmed Rıza Bey’in yerine Murat Bey İttihat ve Terakkî Cemiyeti reisliğine getirildi; Ahmed Rıza sadece Fransızca Meşveret’in başında kaldı.
Ahmet Rıza, Türk-Yunan Harbi sırasında gazetesinde Girit İsyanı’nı destekler nitelikte yayımladığı bir yazıyı tekzibe yanaşmaması üzerine İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nden dışlandı. Ayrıca pozitivistlerin takvimini kullanması delil gösterilerek dinsizlikle suçlandı.
Bu dönemde Sultan Abdülhamit II‘in Belçika hükümetine baskısı sonucu Türkçe Meşveret’in basılması yasaklandı; Belçika parlamentosunun şiddetli protestosuna rağmen gazete kapatıldı ve Ahmet Rıza 13 Aralık 1898’de sınır dışı edildi. Meşveret’i Türkçe yayımlamaktan vazgeçen Ahmet Rıza, Fransızcasını yayımlamayı sürdürdü.
Bu arada cemiyet çöküş sürecine girmiş; İstanbul‘da birçok cemiyet üyesi tutuklanmış; Mizancı Murat ve arkadaşları ise padişahın genel af ilanı üzerine İstanbul‘a dönmüşlerdi. Avrupa‘da kalan Jön Türkler tekrar Ahmet Rıza’nın etrafında toplanmaya başladılar.
1899 yılı sonunda önce Avlonyalı İsmail Kemal Bey’in ardından oğulları ile Prens Sabahattin ve Lütfullah Beylerle Damat Mahmut Paşa‘nın Avrupa’ya kaçması ile Jön Türk hareketi canlandı. Jön Türklerin siyasî lideri olmaya yönelen Prens Sabahattin ve kardeşinin daveti üzerine 1902 Şubat’ında Paris‘te Osmanlı Hürriyetperveran Kongresi (sonradan I. Jön Türk Kongresi adını almıştır) toplandı. Kongrede rejimi devirme konusunda yabancı müdahalesini talep edip etmeme hususunda birbirine şiddetle muhalif iki grup ortaya çıktı: Prens Sabahattin ve Ermeniler’den oluşan “müdahaleciler” ile azınlıkta kalan Ahmet Rıza taraftarı “adem-i müdahaleciler” Kongrenin ardından Ahmet Rıza grubu Terakkî ve İttihat Cemiyeti’ni kurarken Prens Sabahattin grubu Teşebbüs-i Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti’ni kurdu.
1902 Şubatında Paris‘te toplanan kongrenin ardından Ahmet Rıza grubu kendilerini “icraatçılar” şeklinde tanımlayan radikal Jön Türkler bir ittifak oluşturarak Kahire‘de Şura-yı Ümmet adı verilen dergiyi çıkarmaya karar verdi. 1 Temmuz 1907 tarihine kadar Osmanlı idaresinin bütün protestolarına rağmen Paris‘te hazırlanıp Kahire‘de basılan Şûrâ-yı Ümmet’in editörlüğüne Ahmed Sâib, editör yardımcılığına Mustafa Hamdi getirildi. Önemli makaleleri Samipaşazade Sezai ve Ahmet Rızâ beyler kaleme aldı.
Ahmet Rıza Bey’in kurduğu İttihat ve Terakkî Cemiyeti, 1906‘da Selanik’te subay ve devlet memurlarından bir grubun kurmuş olduğu Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile birleşerek kuvvetlendi. Jön Türk hareketinin ikinci kongresi 29 Aralık 1907‘de Paris‘te toplandı. Şiddet taraftarları Auguste Comte‘un hümanist, evrensel kaderci felsefesini benimseyen Ahmet Rıza’nın fikrini değiştirmeyi başardılar. Kongrede bütün komiteler, ihtilal yapılması için terör dâhil her türlü eylemin yapılması kararını aldılar.
II. Meşrutiyet‘in ilan edilmesiyle 25 Eylül 1908 tarihinde ülkesine döndü. 16 Ekim 1908’da Abdülhamit II tarafından huzura kabul edildi.
8 Aralık 1908 seçimi sonucu İstanbul üyesi olarak Meclis-i Mebusan‘a girdi. Meclis-i Mebusan’da oy birliği ile Meclis başkanlığına getirildi. 13 Nisan 1909 tarihinde 31 Mart Vakası sırasında ortadan kaldırılmaya çalışıldı; isyanın ilk gününde Adliye Nazırı Nazım Paşa, kendisini Ahmet Rıza zanneden isyancılar tarafından öldürüldü. 1911’de Meclis Başkanlığından vazgeçti.
18 Ocak 1912 tarihinde ilk meclisin feshinden sonraki seçimlere katılmadı ve padişah tarafından 18 Nisan 1912‘de Âyan Meclisi üyeliğine getirildi. Bu dönemde İttihatçılar’ı sert biçimde eleştirdi. Bâb-ı Âli Baskını‘ndan (23 Ocak 1913) sonra İttihatçılar’la arası tamamen açıldı.
Mütareke döneminde Sultan Vahdettin VI. Mehmet tarafından Âyan Meclisi reisliğine getirildi. Mütareke devrinin hemen başında saltanatın çevresinde toplanıp onu güçlendirmek gerektiği tezini ileri sürdü. Ayan Meclisi reisi iken vatanın kurtuluşu için ünlü Osmanlı bürokratlarını içeren Vahdet-i Millî Cemiyeti’ni kurdu. Heyet, altı aylık kısa ömrü boyunca İstanbul’da bulunan yabancı devletlerin sorumlularına bir muhtıra verdi ve manda konusunda görüşünü soran Amerikan heyetine mandaya taraftar olmadığını bildirdi. Bu girişimleri Ahmet Rıza’yı Damat Ferit Paşa‘nın hedefi haline getirdi. 1919 Nisan’ında Ayan Reisliğinden alındı.
Milli mücadeleye destek vermek için Mustafa Kemal Paşa‘nın 22 Haziran 1919‘da Havza’dan kendisine yazdığı mektup üzerine Paris‘e gitti. Anadolu hareketi lehine burada bir kamuoyu oluşturmaya çalıştı. Ankara hükümetiyle anlaşmak üzere Fransız temsilcisi Franclin Bouillon‘un gönderilmesinde etkisi oldu. Lozan Antlaşması‘nın imzalanmasından sonra 1926 senesinde Türkiye‘ye geri döndü.
Yaşamının son dönemlerinde Vaniköy’deki çiftliğine çekilerek siyaset hayatını bıraktı ve farklı alanda eserler yazdı.
Ahmet Rıza, 26 Şubat 1930 tarihinde İstanbul‘da kaza ile düşüp kalça kemiğini kırdı; aynı gün kaldırıldığı Şişli Etfal Hastanesi’nde 72 yaşında ölmüştür. Cenazesi Kandilli Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Tarihi bir belge niteliği taşıyan anıları, 1988’de Meclis-i Mebusan ve Ayan Reisi Ahmed Rıza Bey’in Anıları adıyla yayımlanmıştır.
Eserleri :
1903-1908 – Meşveret yazıları
1889 – Layihalar
Vazife ve Mesuliyet (Üç kitap içerir Padişah ve Şehzadeler, Asker, Kadın)
1897 – Tolarance Muslumane
1920 – Echos de Turquie
1907 – La Crise de I’Orient
1896-1908 – Revue Occidentale
1922 – Batının Doğu Politikasının Ahlaken İflası.