Alaattin Çakıcı kimdir
Alaattin Çakıcı kimdir, Alaattin Çakıcı, 20 Ocak 1953 tarihinde Trabzon ili Arsin ilçesi Fındıklı köyünde Kafkasya mültecisi, Türkmen kökenli bir ailenin çocuğu olarak doğmuştur. Annesinin adı Şakire Çakıcı, babası Ali Çakıcı’dır. Fahrettin Çakıcı ve Gençağa Çakıcı adında erkek kardeşi, Gamze Çakıcı ve Leyla Çakıcı adlarında kız kardeşi vardır. Babası Ali Çakıcı kan davası nedeniyle tüm ailesini alarak İstanbul’a göç etti. Alaattin Çakıcı, çocuk denecek yaşta ailesiyle birlikte İstanbul ili Kağıthane ilçesi Gültepe semtine taşındı ve baba Ali Çakıcı burada bir kahvehane işletmeye başladı.
Alaattin Çakıcı, Gültepe ve çevresinde dik kafalı, asi, hırçın, kavgacı, gördüğü haksızlığa anında sert tepki veren bir delikanlı olarak temayüz etti. Gençliğinde birkaç yaralama olayından sorumlu tutuldu. Alaattin Çakıcı İstanbul’da ilk olarak bir çiçekçinin öldürülmesinde azmettirici olarak yargılandı ve mahkum oldu. Kısa süreli cezaevinde yattı.
Milliyesına sahip oluşundan dolayı 1980 öncesi kamplaşmada babası Emin Ali ÇAKICI, kardeşi Gençağa ÇAKICI ile beraber MHP-Ülkü Ocakları saflarında yer aldı. 18 Eylül 1978 tarihinde dönemin solcuları tarafından amcasının oğlu Necati ÇAKICI öldürüldü. Kız kardeşi Gamze ÇAKICI Gültepe Harmantepe Meydanında kendilerine ait bir büfede diri diri yakılmak istendi. Alaattin Çakıcı da 1979 yılında 5 kurşuna hedef oldu ama ölümden kurtuldu. 5 Mayıs 1980 de ise babası Ali ÇAKICI düzenlenen bir saldırıda öldürüldü.
Maruz kaldığı bu saldırılar karşısında geri adım atmadı. Mücadele azim ve kararlılığı daha da güçlendi. MHP-Ülkü Ocaklarının her kademesinde aktif olarak rol aldı.
1980 Askeri Darbesi ile birlikte suçlandığı silahlı eylemler nedeniyle tutuklandı. Askeri Cezaevlerinde yattı. MHP ve ülkücü kuruluşlar davasında yargılandı ve 41 kişinin ö Aleyhinde somut delil bulunamaması nedeniyle de 1982 yılında serbest bırakıldı. Cezaevinden tahliye edildiği 1980 sonrası döneminde gençlik yıllarında etkisi altında kaldığı kabadayılık alemine yöneldi. 1982 yılında tahliye olunca etrafına topladığı arkadaşlarıyla önce “kumar borcu tahsilatına” girişen Çakıcı, sonrasında işadamlarından haraç almaya başladı.
1984 yılında senet tahsilatı işleriyle uğraştı. Bu faaliyetleri nedeniyle yavaş yavaş tanınmaya başlandı. Senet tahsilatı çalışmaları sırasında ülkücülüğünü öne çıkarması sebebiyle ‘ülkücü mafya’ kavramının yerleşmesine neden oldu. İmzası ise belden aşağı sıkılan kurşundu.
Ancak Asıl şöhretini gece alemlerinde kazandı. Medyatik eylemler yaptı. Gece kulüplerine 10-15 kişi olarak gidiyor, 4-5 masa birden işgal ediyordu. Bazen masanın yerini beğenmeyip hır çıkaran, bazen de istediği şarkının söylenmemesine kızan Çakıcı, adamlarına verdiği talimatla eğlence yerini dağıttırıyordu. Elbette asıl amacı eğlence yerinin haracını almaktı. Nitekim 1983 yılında Golden Key adlı eğlence yerinin sahibinden haraç isteyen Çakıcı, sahnedeki şarkıcının sözlerine sinirlenip mekanı dağıttırmıştı. Sahnede bulunan sanatçı Kadir Soyer, Benim için önce Allah peygamber ve karım gelir” deyince sinirlenen Çakıcı, gayri meşru bir çocuğu olduğunu bildiği türkücü Gönül Öner’in Allah ve Peygamberle bir tutulmasına çok kızmıştı. Kendisi Golden Key’in sahibi Aydın Sayağ’ı döverken adamları mekanı dağıtmıştı.
İhracatta vergi iadesi adı altında yüzde 40’a kadar varan ödemeler yapan devleti soyan hayali ihracatçılardan haracını tahsil eden Alaattin Çakıcı, bunların arasındakilerin en ünlüsü olan Turan Çevik’ten de payını almıştı. Çevik’ten her ay 10 milyon lira alan Çakıcı toplam 160 milyon lira tahsil etmişti.
Çakıcı, Kulüp85, Elma Kabare, Maksim gibi eğlence yerlerinde kazandığı ülkücü mafya namını başkent Ankara‘da sürdürme niyetindeydi. Haydar Koç, Kürt İdris ve İnci Baba gibi kişiler ise, Ankara’da etkinlik kazanmaya başlayan Alaattin Çakıcı’nın faaliyetlerini yakından izliyorlardı. Ancak o dönemde yapacakları çok fazla bir şeyleri yoktu. Çünkü Çakıcı MİT ile irtibatlanmıştı.
Yeraltı dünyasının ünlüleriyle zaman zaman kapışan Alaattin Çakıcı, asıl gücünü MİT ile ilişkileri sayesinde sağladı. Türkiye’nin Dev-Sol ve PKK terör örgütleriyle mücadele ettiği dönemde, 1986 yılında, MİT Müsteşar Yardımcılığı’na getirilen Hiram Abas‘ın daha sonra Kontr-Terör Dairesi olan Güvenlik Daire Başkanlığı’nı kurması, Alaattin Çakıcı’nın hayatını da yakından etkileyecekti.
Dairenin başına Mehmet Eymür getirilirken operasyonlar, Özel Harp Dairesi’nde görevli Yarbay Korkut Eken, Binbaşı Yavuz Ataç ve Kaşif Kozinoğlu tarafından yürütülecekti. Alaattin Çakıcı’nın MİT ile olan ilişkileri bu kişiler üzerinden yürüyecekti. Ancak Alaattin Çakıcı’yı MİT’e lanse eden kişinin ise, başka birisi olduğu söyleniyordu.
1987 yılında yapılan Babalar Operasyonu ile yer altı dünyasının birçok ünlüsü sorgulardan geçirilirken Alaattin Çakıcı, yıldızının parladığı bir dönem yaşıyordu. Korkut Eken, Mehmet Eymür ve Yavuz Ataç‘ın yakından şahit olduğu ve 26 Ocak 1989 tarihinde Dedeman Oteli’nde ateş edilmesi olayı ise, bu gücün göstergesiydi.
MİT elemanı Süleyman Seba‘nın 1984 yılında Beşiktaş Spor Kulübü Başkanı seçildiğinde güvenliğinin Alaattin Çakıcı‘ya emanet edilmesi ise, aslında işbirliğini 1987 öncesine de dayandığını gösteriyordu.
Bu konuda resmi bilgi olmamasına rağmen Dev-Sol adlı terör örgütü liderlerine yönelik yapılacak eylemlere karşı MİT aracılığıyla kullanılan kişiler arasında Çakıcı ve arkadaşları da vardı.
Çakıcının MİT tarafından ASALAya karşı Lübnan ve Yunanistan‘da kullanıldığı iddialarına, 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren “Devlet bu tür adamları yararlı olacaksa kullanır” diye yanıt verdi.
Eski MİT Müsteşarı olan Şenkal Atasagun‘un 16 Temmuz 1987 tarihinde Güvenlik Daire Başkanlığı’na yazdığı resmi bir yazıda önermesi neticesinde, Alaattin Çakıcı, 3-12 Ağustos 1987 tarihleri arasında, Türkiye’nin yıllarca savaştığı bir terör örgütüne karşı Avrupa’da yürütülmesi planlanan, ancak hedefin, bulunduğu bölgedeki polise sızdığı için iptal edilen bir operasyonda, MİT’in elemanı olarak birkaç adamı ile birlikte yer aldı. MİT elemanı Tarık Ümit ve Yavuz Ataç‘la birlikte, planlanan bir faaliyetle ilgili olarak yurtdışına yollandılar. Bu Alaattin Çakıcı’nın yurtdışına ilk çıkışıydı. Çakıcı ekibiyle planlanan faaliyet gerçekleşmedi. On gün sonra Türkiye’ye döndü.
O yıllar Ermeni terör örgütü Asala ile mücadele etmek için Alaattin Çakıcı’ya teklif edildiğinde kabul etti. Kontr-terör dış ve iç operasyonlar birimi kapsamında özel askeri eğitime tabi tutuldu. Eğitim sonrası tim komutanı olarak görevlendirildi. Kendisine Atilla kod ismi verildi ve yurtdışı seyahatleri için kırmızı pasaport temin edildi. Bu yetkilendirme ile Türkiye, Balkanlar, Avrupa, Amerika, Kafkasya, Ortadoğu, Uzakdoğu faaliyet yürüttüğü eylem alanları oldu.
MİT eski Kontr-Terör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür, Alaattin Çakıcı MİT tarafından 1990’lı yıllarda da kullanıldığını belirtiyordu.
1990 yılında ise adamlarıyla gittiği Kabare’de olay çıkarıp, arkasında darmadağın bir eğlence mekanı ve kapıda bir kurşun deliğiyle iki boş kovan bıraktı. 1990 yılının Ekim ayında Muazzez Abacı‘nın sahne aldığı Maksim Gazinosu’nda “Gala” gecesinde havaya ateş etmekten yakalandı. Ortaköy Memo’s ta bir kişinin yaralanması nedeniyle tutuklandı.
1991 yılının Ağustos ayında Yeniköy’deki Sabancı Korusu içindeki Şemsa’ya gidip, Ali Şen (spor adamı)‘in oğlu Adnan Şen’in de bulunduğu gruba masadan kalkmalarını söyledi ve grubun direnmesi üzerine Adnan Şen, bunun bedelini dayak yiyerek ödedi. Araya Sakıp Sabancı‘nın Turgut Özal‘ı sokmasıyla iki taraf barıştırıldı.
1994 yılında Emlakbank Genel Müdürü Engin Civan‘ın, işadamı Selim Edes‘den aldığı rüşveti geri ödememesi üzerine paranın tahsilatı için Çakıcı’nın eşi Uğur Kılıç’tan Semra Özal‘ın ricası ile Alaattin Çakıcı görevlendirildi. Engin Civan’ın ödeme yapmayı kabul etmemesi üzerine 19 Eylül 1994 tarihinde Fulya civarında 4 kurşunla vurularak yaralandı. Dündar Kılıç savcılıkta aradaki hatırlı kişinin Semra Özal olduğunu söyledi.
Alaattin Çakıcı, bu arada Türkiye’de Başbakanların, bakanların, bürokratların kara kirli paracı hayali ihracatçı sözüm ona işadamlarının da korkulu rüyası oldu. Son durumdan dolayı şimşekleri üzerine çekti. İnterpol aracılığıyla kırmızı bültenle her yerde aranmaya başlandı.
Bir yandan Engin Civan‘ın yaralanmasına, diğer taraftan Ocak 1995’de eski karısı Uğur Kılıç‘ı öldürtmeye azmettirmekten aranan Çakıcı, Şubat 1995’te gazete ve televizyonlara “bülten” şeklinde faks çekerek Dev-Sol lideri Dursun Karataş‘ı öldüreceğini bildirdi.
Erol Evcil ile Alaattin Çakıcı arasındaki menfaat ilişkileri güçlenmeye başlamıştı. Çakıcı, bir bakıma Evcil ile bir ortaklık kurmuş ve iş dünyasında istediklerini yaptılar.
Erol Evcil ile Cavit Çağlar‘ın arasında bulunan iplik ticaretinden doğan problem için devreye giren Alaattin Çakıcı, Erol Evcil’in 2,8 milyon dolara aldığı fabrikayı Cavit Çağlar’a 10 milyon dolara sattı. Bu paranın 4,5 milyon doları Alaattin Çakıcı’ya ödendi.
Alaattin Çakıcı, 1972 yılından beri Gönül Kurtuluş Hanım ile evlidir. Ali Çakıcı (d.1985) adında oğlu ile Aytül ve Betül adlarında kız çocukları vardır.
Alaattin Çakıcı, bir ara eşi Gönül Kurtuluş Hanımdan boşanıp ünlü kabadayılardan Dündar Kılıç‘ın kızı Uğur Kılıç ile 20 Mayıs 1991 tarihinde Trabzon‘da evlendi. Araları çeşitli sebeplerle açıldı ve 4 Kasım 1994 tarihinde boşandı. Boşandıktan sonra aralarındaki husumet bitmedi. 20 Ocak 1995 tarihinde Alaattin Çakıcı konuşmak için Uğur Kılıç’ı Uludağ’da otele davet etti ve orada Alaattin Çakıcı’nın adamı 3 kurşunla Uğur Kılıç’ı öldürdü. Uğur Kılıç’ı öldürttüğü iddiasıyla yargılanan Alaattin Çakıcı, önce ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Çakıcı’nın bu cezası, ağır tahrik ve sanığın duruşmalardaki iyi hali gözününde bulundurularak 19 yıl 2 aya indirildi. Alaattin Çakıcı Yurtdışına kaçtı. Çakıcı’nın yurtdışında kaldığı süre içinde Belçika, ABD, İtalya, Güney Afrika, Fransa, Brezilya, Singapur ve Japonya‘da dolaştığı belirlendi.
Daha sonra yine ilk eşi Gönül Kurtuluş Hanım ile evlendi.
Alaattin Çakıcı, 17 Ağustos 1998 tarihinde Türk ve Avusturya polisiyle birlikte düzenlenen bir operasyonla, modacı Canan Yaka ile şarkıcı Selçuk Ural‘ın kızı Aslı Ural‘la birlikte Fransa‘nın Nice kentinde yakalandı. Kısa bir süre sonra da Türkiye’ye idam gerektiren suçlardan yargılanmamak üzere koşullu iade edildi. Alaattin Çakıcı 14 Aralık 1999 tarihinde Kartal cezaevine konuldu. Uzun bir yargılamadan sonra 29 Kasım 2002 tarihinde serbest bırakıldı.
Alaattin Çakıcı, cezaevi günlerinde Erol Evcil’den kaynaklı olarak Nuri Ergin‘le ters düştü. Medya önünde karşılıklı hakaretler edildi. Bu dönemde Çakıcı, adamlarına Karagümrük’de bulunan Ergin kardeşlerin kahvehanesine adamlarına 26 Mart 2000 tarihinde baskın düzenletti ve 15 kişiyi yaralattı.
7 Nisan 2004 tarihinde Yargıtay 1.Ceza Dairesi Karagümrük Baskını davasından 3 yıl 4 aylık hapis cezasını onayladı. 5 Mayıs tarihinde İstanbul DGM Çakıcı için cezasının onaylanması sebebiyle yakalama emri çıkarttı ancak Çakıcı 3 Mayıs 2004 tarihinde yurtdışına kaçtı. 14 Temmuz 2004 tarihinde Avusturya‘nın Graz kenti yakınlarında, yakalandı. Çakıcı’nın üzerinden emekli MİT görevlisi Faik Meral’e ait pasaport çıktı. 5 Ekim 2004 Tarihinde Viyana Eyalet mahkemesi Alaattin Çakıcı’nın Türkiye’ye iadesine karar verdi. Türkiye’ye tekrar iade edildi. 14 Ekim 2004 tarihinde Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ne konuldu.
15 Temmuz 2016 tarihinde Bolu F Tipi Cezaevi’ne nakledildi. Burada kaldığı süre boyunca sürekli hastaneye kaldırılan Çakıcı, Mart 2017 tarihinde İzzet Baysal Devlet Hastanesi Köroğlu Ünitesi’nde bağırsak fıtığı operasyonu geçirdi. Tedavisi tamamlanan Çakıcı’nın, Bolu F Tipi Cezaevi’nden Kırıkkale’nin Keskin ilçesindeki F Tipi Cezaevi’ne nakledilmesine karar verildi.
30 Mart 2017 tarihinde Bolu F Tipi Cezaevinde hükümlü iken Alaattin Çakıcı’ya, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘a hakaret ettiği gerekçesiyle 10 ay hapis cezası verildi.
Alaattin Çakıcı hakkında ziyaretçi yorumları