George Eastman kimdir, “You press the button, we do the rest” sloganı ile Eastman Kodak firmasını kuran ABD’li iş adamı. 1888 yılında müşteriye ilk kez basit bir fotoğraf makinesi sunarak büyük bir ticari atılım yapmıştır.
George Eastman, 12 Temmuz 1854 tarihinde Waterville, New York, ABD‘de doğmuştur. Babası Waterville’den 160 km. uzaklıktaki Rochester’de bir ticaret okulunun müdürü olduğu için, George da bu okula gitti ve Rochester’de büyüdü. George Eastman’ın annesi tekerlekli sandalyede yaşayan bir kadındı. Biri özürlü iki kız kardeşi vardı. Babası, George Eastman sekiz yaşındayken ölünce, dul kalan annesi kendilerine kalan miras evini oda oda kiraya vererek gelir elde etmeye çalıştı. 14 yaşında okulu bırakarak bir sigortacılık işinde çalışmaya başladı. Bütün gelirini ve giderleri not eden George Eastman, ailesinin parasal sorumluluğunu yüklenmeye başladı
George ince Rochester’da bir yerel bir bankada tasarruf sandığında muhasebeci olarak çalışma hayatına atıldı.
George Eastman, 23 yaşındayken fotoğrafçılıkla hobi olarak ilgilenmeye başladı ve fotoğraf koleksiyonu yapmaya başladı. Ayrıca bir stereoskop satın aldı. 1877 yılında kendisi bizzat fotoğraf yapabilmek için ilk donanımını satın aldı.
1880 yılında fotoğrafik levhaların yapımını ve pazarlama işine girdi. On yıllık çalışma sonunda basit bir fotoğraf makinesi yapmayı başardı.
İlk Kodak Fotograf Makinesi
Başlangıçta bu makinelerde üzerine emülsiyon sürülmüş 100 pozluk rulo kağıt film kullanılıyordu. Makine içinde film ile satılıyor, kullanımdan sonra fabrikaya geri getiriliyor ve burada banyo ediliyordu. “You press the button, we do the rest!” (Siz düğmeye basın, gerisini biz hallederiz) sloganı ile Eastman Kodak firmasını kurdu. 1888 yılında müşteriye ilk kez basit bir fotoğraf makinesi sunarak büyük bir ticari atılım yapmıştır.
1889’da selüloid rulo filmin patentini aldı.
Eastman, sınırlarını, fotoğrafçılık alanının çok ötesine taşımıştı; ecza, tekstil ve elektronik ürünler imal ediyordu. Hiçbir zaman geleneksel bir iş adamı olmadı. Kişisel reklamdan kaçınırdı. İş alanında son derece zeki ve kurnaz olan Eastman birlikte çalışanlarına da ailesi gibi bakardı. Belki de en şaşılacak olay, Eastman’ın servetinin büyük bir kısmını dağıtmasıydı. Kodak,1990’larda Amerika Birleşik Devletleri‘nin en büyük yirmi beş şirketi arasına girmişti.
George Eastman, fotoğrafçılık işlemlerinin zor olmasından bu duruma çözüm aramaya başladı. Emülsiyonlarda sıkıntı olduğunu anlayan Eastman kimya bilgisi olmamasına rağmen kitap ve dergileri karıştırarak bu yolda da Fransızca ve Almanca öğrenerek 2 yılda ismini mucitlerin arasına yazdırdı.
Kuru plaka yöntemi için bulduğu emülsiyon formülüyle ticarete atılabileceğini anlamış olan Eastman bunun yeterli olmadığının farkına vardı. Yaratıcılığını kullanarak birde plakaları emülsiyonla kaplayacak makina yaptı. Plakalara olan talep arttıkça fotoğraf malzemesi imalatçılarının bu makinayı satın alacağını düşündü ve ilk olarak Londra ardından da Amerika Birleşik Devletleri’nde patent alarak satma hakkını elde etti.
Eastman finanse konusunda da bir ortak bularak Eastman Kuru Plaka Şirketi’ni kurdu. Yaklaşık 2 yıl mükemmel çalışan şirket müşterilerin şikayetlerinin arttığını farketti. İade edilen plaklar incelendiğinde kullanılan jelatinin içindeki pisliklerin hatalı plakalar oluşturduğu fark edildi. Eastman diğer şirketlerin anlayışına ters olacak şekilde “hatalı plakaları ücretsiz olarak ”değiştirme kararı aldı. Bütün paralarına mal olmasına rağmen bu anlayış ile güvenilirlik dolayısıyla da büyük bir ün kazandı. 1887 yılına kadar “film” ve “dedektif kameralar” gibi yeni ürünler denedi.
İzleyen yıllarda şirketi giderek daha geliştirilmiş kameralar piyasaya sürdü ve 1907’den sonra Fransız Lumiere Kardeşler tarafından geliştirilmiş olan renkli fotoğraflarla deneylere girişti. İlk iki renkli Kodak filmi (Kodachrome) 1915’te işletmenin kimyageri John Capstaff tarafından geliştirildi.
Günümüzde patronlara kanunlarla bile benimsetilemeyen işçi sağlığı ve güvenliği George Eastman için oldukça önemliydi. Yasal zorunluluk olmadan işçilerinin çalışma saatini ücretlerini kesmeden 10 saatten 9 saate indirdi, yine bir cezaya tabii tutulmadan çabuk tutuşur malzemeyi değiştirerek daha emniyetli malzemeler kullandı, yine bir yasal zorunluluk olmadan beş bini aşkın işçisini kaza, sağlık ve emeklilik güvencesine aldı. Kodak komitesi kurarak işçi için tehdit oluşturan her durum incelendi ve önlem alındı.
Kodak, yeryüzündeki en tanınmış isimlerden biridir ve hangi dilde olursa olsun, tek bir şeyi simgelemektedir: fotoğrafçılık. Şirketi yaratan ve karmaşık fotoğrafçılık işlemini basitleştiren kişi, George Eastman‘dır. Daha sonra Kodak’ta bir mühendis olarak çalışan Steven Sasson, 1975‘te ilk dijital fotoğraf makinesini icat etti.
Amerikalı mucit ve işadamı George Eastman, fotoğrafçılıkta kullanılmakta olan kuru levhaları düzeltti ve makaraya sarılmış filmlerle, bunlarla kullanılacak kameraları geliştirdi. Eastman, sahibi bulunduğu Kodak şirketini, 20. yüzyılın başında uluslararası pazarda başta gelen firmalardan biri haline getirdi.
“Kodak” kelimesi, ticari marka olarak ilk kez 1888‘de tescil edilmiştir. Zaman zaman, Kodak adının nasıl ortaya çıktığıyla ilgili olarak hayal ürünü spekülasyonlar olmuştur. Ancak gerçek, Eastman’ın bu adı kendisinin bulmuş olmasıdır. Eastman bunu şöyle açıklar: “Bu adı kendim buldum. ‘K’ harfi çoharftir. ‘K’ ile başlayan ve biten kelimeler oluşturan birçok harf kombinasyonu denedim. Sonuç, ‘Kodak‘ kelimesi oldu.”
George Eastman, hiç evlenmedi. İnsanların bir çok anını ölümsüzleştirmesini sağlayan mucidin az sayıda fotoğrafı vardır.
George Eastman, 14 Mart 1932 tarihinde New York, ABD‘de 78 yaşında ölmüştür. Hayatının ilerleyen dönemlerinde talihsiz bir hastalık geçirdi ve tekerlekli sandalyeye mahkûm oldu. Eastman ise bu durumu daha fazla kaldıramadı ve kalbine sıktığı tek kurşunla hayatına son verdi. Eastman’ın sevdiklerine bıraktığı notu ise oldukça manidar oldu: “İşim bitti. Beklemek niye?
George Eastman’ın fotoğrafçılığa başlama hikayesi :
Eastman 24’üne geldiğinde, Santo Domingo’ya tatile gitme planları yaptı. Bir iş arkadaşı yolculuğu kaydetmesini önerince Eastman, ıslak plaka günlerinde bulunan tam teçhizatlı bir fotoğraf seti satın aldı. Fotoğraf makinesi bir mikrodalga fırın büyüklüğündeydi ve ağır bir tripod gerektiriyordu. Ayrıca, pozlamadan önce cam plakalara emülsiyon sürebilmek ve dolu plakaları banyo edebilmek için bir çadır taşıdı. Çadırda kimyasallar maddeler, sırlı depolar, bir ağır plaka tutucu ve bir sürahi su bulunuyordu. Kendi deyimiyle, tüm teçhizat “bir beygir yükü” kadardı. Fotoğraf çekmek için makineyi nasıl kullanacağını öğrenmek 5 dolara mal oldu.
Eastman, Santo Domingo tatilini yapmadı. Ancak, kendini tamamen fotoğraf işine verdi ve karmaşık işlemleri basitleştirmeye çalıştı. İngiliz dergilerinde, fotoğrafçıların kendi jelatin emülsiyonlarını yaptıklarını okudu. Bu emülsiyonla kaplanan plakalar, kuruduktan sonra hassas kalıyor ve acele etmeye gerek olmadan pozlanabiliyordu. Eastman, bir İngiliz gazetesinden alınan formülü kullanarak jelatin emülsiyon yapmaya başladı. Gündüz bankada çalışıyor, geceleri annesinin mutfağında deney yapıyordu.
Eastman, üç yıl süren fotoğraf deneylerinden sonra işe yarayan bir formül buldu. 1880 yılına gelindiğinde, sadece bir kuru plaka formülü bulmakla kalmamış aynı zamanda çok sayıda plaka hazırlayan bir makinenin patentini de almıştı. Diğer fotoğrafçılara satmak üzere kuru plaka yapma fırsatını çabuk fark etti. Eastman, Nisan 1880’de, Rochester’daki State Caddesi’nde bir binanın üçüncü katını kiralayarak satmak üzere kuru plakalar üretmeye başladı. İlk satın aldığı şeylerden biri 125 dolarlık, ikinci el bir motor oldu.
O günleri hatırladığında “Sadece bir beygir gücüne ihtiyacım vardı” demekteydi. “Satın aldığım motor iki beygir gücündeydi, ama belki iş bunu kullanacak kadar büyür diye düşündüm. Denemeye değerdi, dolayısıyla yaptım.”
Genç şirketi büyürken, bayilerin elindeki kuru plakalar bozulunca en az bir kez iflasla yüz yüze geldi. Eastman bunları geri alarak, iyi durumdaki ürünlerle değiştirdi. “Bu plakaları tazmin etmek son paramızı da tüketti” dedi. “Ancak elimizde kalan daha önemliydi, itibar.”
Daha sonrasında “Yaptığımızın sadece kuru plakalar olmadığı, aynı zamanda fotoğrafı günlük bir uğraş haline getirdiğimiz fikri yavaş yavaş oluştu” dedi. Ya da kısaca anlattığı şekliyle “fotoğraf makinesini kurşun kalem kadar pratik hale getirmek.”
Eastman’ın deneyleri, bir aydınlatıcı ve camdan daha esnek bir desteğin kullanımına yönelmişti. İlk yaklaşımı, fotoğraf emülsiyonunu bir kağıda sürmek ve kağıdı bir rulo tutucuya yüklemek idi. Tutucu, profesyonel fotoğraf makinelerindeki cam plaka tutucuların yerine kullanılıyordu.
1885’teki ilk film reklamları “hem dış mekan hem de stüdyo çalışmaları için cam kuru plakaların yerine geçecek, ekonomik, kullanışlı, yeni ve hassas bir filmin yakın zamanda piyasaya sürüleceğini” ifade ediyordu.
Rulo tutucular kullanan bu fotoğrafçılık sistemi kısa sürede başarılı oldu. Ancak, kağıt greni fotoğrafta görünebileceği için emülsiyon için tümüyle yeterli bir taşıyıcı değildi. Eastman’ın çözümü, kağıdı önce basit ve çözülebilir bir jelatin tabakasıyla, ardından çözülmeyen ve ışığa duyarlı bir jelatin tabakasıyla kaplamak oldu. Pozlama ve banyonun ardından, görüntüyü taşıyan jelatin kağıttan sıyrılıyor, temiz bir jelatin yaprağına aktarılıyor ve kolodyon -sert ve esnek bir tabaka oluşturan bir selüloz solüsyonu- ile cilalanıyordu.
Eastman, şeffaf rulo film ve rulo tutucuyu mükemmelleştirdikçe, işinin yönünü tamamen değiştirdi ve amatör fotoğrafçılıktaki başarısının dayandığı temelleri kurdu. Daha sonra şunları söyledi: “Film fotoğrafçılığına başladığımızda, cam plaka kullanan herkesin filmleri almasını bekliyorduk. Ancak bunu yapanların sayısının oldukça az olduğunu gördük. Daha fazla iş yapabilmek için genel halka ulaşmamız gerekiyordu.”
Nefis.Teşekkürler.