I. Gıyaseddin Keyhüsrev kimdir, 7. ve 10. Anadolu Selçuklu Sultanı’dır. I. Gıyaseddin Keyhüsrev Anadolu Selçuklu Sultanı ve II. Kılıç Arslan‘ın oğludur. İki değişik dönemde tahta çıkmıştır.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev, 1164 yılında doğmuştur. II. Kılıç Arslan‘ın oğludur. Annesi ise Rum asıllı olup Rum Kaysarlarının soyundan gelir. Evvelden Hıristiyan olan annesi sonra müslüman olmuş ve Sultan Hatun veya Ümmühan Hatun adıyla anılmıştır. I. Gıyaseddin Keyhüsrev Rum dilini annesinden öğrendi. Özel hocalardan dersler almış, Şeyh Mecdüddin İshak hocadan da Arapça, Farsça ve diğer ilimleri öğrenmiştir.
Babası II. Kılıç Arslan, 11 oğlu arasında ülkeyi paylaştırdı. 1182 yılında Isparta, Uluborlu fethedildikten sonra I. Gıyaseddin Keyhüsrev oraya melik olarak gönderildi. 1192 yılına kadar burada meliklik yaptı.
II. Kılıç Arslan kendisi Konya’da kalırken 1186‘da ülkesini 11 oğlu arasında şöyle paylaştırdı:
1 – Kutbeddin Melikşah – Sivas, Aksaray
2 – Rükneddîn Süleyman Şah – Tokat ve civarı
3 – Nureddin Sultanşah – Kayseri ve civarı
4 – Muğiseddin Tuğrulşah – Elbistan
5 – Muizeddin Kayserşah -Malatya
6 – Muhiddin Mesud – Ankara merkez. Çankırı, Kastamonu ve Eskişehir
7 – I. Gıyaseddin Keyhüsrev – Uluborlu, Kütahya civarı
8 – Nasreddin Berkyarukşah – Niksar, Koyulhisar
9 – Nizameddin Argunşah – Amasya
10 – Arslanşah – Niğde
11 – Sancarşah – Ereğli ve güneyi
Melikliği döneminde Bizans’a karşı istiklal ilan eden ve kendisine sığınan Mankaphas’ı himaye etmiş, Bizans’ın elçiler göndermesi üzerine barışı bozmamak için hayatına dokunulmamak kaydıyla Mankaphas’ı teslime etmiştir. Bu nedenle diğer kardeşlerinden tepki görmüştür. Bunun sebebi anasının Rum olmasıdır ve her dönemde kardeşleri tarafından dışlanmıştır.
Babasının yaşlılık döneminde abisi Kutbeddin Melikşah taht mücadelesi yaparak Konya‘ya hâkim olmuşsa da III. Haçlı Seferi sırasında Sivas‘a çekilmiş. Babası II. Kılıç Arslan, I. Gıyaseddin Keyhüsrev‘in yanına gelmiş ve sonra I. Gıyaseddin Keyhüsrev ile onların üstüne yürüdükleri sırada babası II. Kılıç Arslan 1192 yılında ölünce I. Gıyaseddin Keyhüsrev 28 yaşında iken Konya‘da Sultan olduğunu ilan etmiştir.
Abisi Rükneddîn Süleyman Şah onun sultanlığını kabul etmedi. Rükneddin Süleyman Şah öteki kardeşlerine iktidarını kabul ettirmiş ve Sivas ile Kayseri‘ye hakim olduktan sonra Konya üzerine yürüdü. Konya halkı ise Gıyaseddin’i korumuş ve Rükneddin Süleyman Şah’a karşı çıkmıştır. Dört aylık bir kuşatmadan sonra anlaşma teklif edilmiş ve Gıyaseddin’e bir ahidname veren Rükneddin Süleyman Şah, şehri ele geçirmiştir. Gıyaseddin ise Konya’nın daha fazla zarara uğramaması için elçilerin bu faaliyetlerini ve kardeşinin saltanatını kabul etmiş ve şehri terk etmiştir. Ancak giderken hiçbir Konyalıyı muhafız olarak yanına almamıştır. Böylece 7 Ekim 1196 yılında Rükneddîn Süleyman Şah Sultan olmuştur.
Gıyaseddin Keyhüsrev tahtını devredince hayatından endişe ederaş yaptı ki iki oğlunu Konya’da bırakmak zorunda kaldı. Ancak; Akşehir’e geldiği zaman saldırıya uğradılar ve hayatlarını zor kurtardılar. Bu durumu kardeşi Rükneddin Süleyman Şah’a bildirdi. Bunun üzerine Rükneddin Süleyman Şah, olayın sorumlularını diri diri yakarak cezalandırdı ve kardeşine güvence verdi. Yeğenlerini de babalarının yanına gönderdi. Gıyaseddin önce Ermeni kralı Levon’un yanına gitti ve burada iyi karşılandı. Ardından Elbistan’a kardeşi Muğiseddin Tuğrulşah’ın yanına gitti. Muğiseddin Tuğrulşah kendi topraklarını Gıyaseddin’e bağışlamak istediyse de Gıyaseddin bu toprakları aldı ve yeniden Tuğrulşah’a bağışlayarak kibarca geri verdi. Buradan Malatya‘ya hareket etti ve Muizüddin Kayser-şah’ın yanına geldi. Burada da iyi karşılanan Gıyaseddin, Halep de bir süre kaldıktan sonra Diyarbakır‘a geldi. Burada kız kardeşinin kocası Melik Salih hüküm sürüyordu. Bir süre burada kalan Gıyaseddin, Ahlat’a gitti ve iyi karşılandıktan sonra Trabzon‘a geçerek oradan bir gemiyle deniz yoluyla istanbul’a gitti.
İstanbul’a gelen I. Gıyaseddin Keyhüsrev, annesinden dolayı yabancılık çekmedi. III. Aleksios Angelos ise onu çok iyi misafir etti. Ancak; Rükneddin Süleyman Şah ile arasını bozmak istemeyen Aleksios, Gıyaseddin’e destek sözü vermedi ve bu yüzden Gıyaseddin, İstanbul’da sıkıntılı günler yaşadı. Hatta 1203-1204 yıları arasında bir Frank asilzadesi ile vuruşmak zorunda kaldı. Kendisine hakaret eden Frank şövalyesi ile vuruşmak isteyen Gıyaseddin, İmparator’un ısrarlarına rağmen meydana çıktı ve Frank asilzadesini öldürücü bir darbeyle devirdi. Frank şövalyenin atında asılı kalarak sürüklendiği, sinirlenen diğer Frankların olay çıkarmaya çalıştıkları ama Bizans askerlerinin bunu engellediği kaynaklarda geçer. Bundan sonra bir Bizans beyi olan Manuel Mavrozomes’in adasında kalan Gıyaseddin, İstanbul Haçlılar’ın elinde olduğundan şehri terk etmiş olmalıdır.ve onu Süleyman-şah’ın ölümüne kadar korumuştur.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev, Bizans İmparatorluğu ileri gelenlerinden Manuel Mavrozomes’in kızı ile evlendi, Önceki eşinden I. İzzeddin Keykavus, I. Alaaddin Keykubad, Celaleddin Keyferidun ve adı bilinmeyen bir de kız çocuğu vardı.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev, 8.nci Anadolu Selçuklu Sultanı Rükneddîn Süleyman Şah‘ın (II. Süleyman Şah) ölümü üzerine tekrar sultan olmak üzere Konya‘ya doğru harekete geçti. Geçişine izin vermeyen İznik Rum İmparatoru I. Theodoros Laskaris ile anlaşma yaparak Ladik, Honas ve bazı kaleleri bırakmayı kabul edip; kaleler teslim edilene kadar oğulları I. İzzeddin Keykavus ve I. Alaaddin Keykubad‘ı rehin bıraktı. İki kardeş, bir süre İznik de tutsak olarak kalsa da daha sonra Hacib Zekeriya’nın yardımı ile kaçarak Anadolu’ya geçtiler.
Bu sırada Rükneddîn Süleyman Şah’ın çocuk yaştaki oğlu III. Kılıç Arslan (d.1196 – ö.1205) 9.ncu Anadolu Selçuklu Sultanı olarak 1204 yılında başa geçti. 8 ay kadar başta kaldıktan sonra amcası I. Gıyaseddin Keyhüsrev‘e sultanlığı vermek zorunda kaldı. I. Gıyaseddin Keyhüsrev sultanlığı sırasında I. İzzeddin Keykavus‘u 1205 yılında Malatya melikliğine atadı. Yeğeni III. Kılıç Arslan‘ıda babasına ait olan Tokat meliki yapmıştır.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev, 9 yıllık sürgünden sonra 1205 yılında yeniden tahta çıkınca kendisine muhalif olanları öldürttü. Bunların başında ise Kadı Tirmizi bulunuyordu. Bundan sonra sürgüne gittikten sonra Şam‘a giden hocası Mecdüddin İshak’ı geri çağırdı ve bir süre sonra oğlu İzzeddin Keykavus’u Malatya meliki olarak tayin etti. Mecdüddin İshak’ı da oğlunun yanına hoca olarak verdi. Malatya hâkimi Mugisüddin Tuğrul-şah ise Urfa’ya gitti. Diğer oğlu Alâeddin Keykubad’ı ise Danişmend iline melik tayin etti. Küçük oğlu Celaleddin Keyferidun’u ise Koyluhisar meliki yaptı.
Gıyaseddin’in ikinci saltanatı döneminde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki bir takım beyler Selçuklular ile Eyyübiler arasında bir tercih yapmak zorunda kaldılar. Bunlardan Harput Artuklu Meliki Nizameddin Ebu Bekir ve Samsat hâkimi Melik Efdal, Gıyaseddin’e elçi yollayarak tabiyetlerini bildirdiler. Bu sırada Diyarbakır hâkimi olan Nizameddin Mahmud ve Melik Eşref Harput’u kuşatmışlardı. Gıyaseddin, Harput’u kurtarmaları için askerlerini gönderdi. Ancak herhangi bir savaş olmadan Harput kuşatması kaldırıldı ve Selçuklu hâkimiyeti Artuklu topraklarında hissedilir oldu. Ahlât hükümdarı ve Tuğrul-şah ise 1205’de Doğu Anadolu’yu yağmalayan Gürcüleri mağlup ettiler ve bölgede düzen yeniden sağlandı.
Gıyaseddin’in ikinci saltanat döneminde İstanbul Haçlıların elindeydi ve Theodoros Laskaris İznik’de Bizans’ı yeniden canlandırmıştır. Aleksios ve kardeşi David ise Trabzon’da bir Rum idaresi kurmuşlardır. Ancak; Trabzon hakimi Aleksios’un Karadeniz ticaretini engellemesi sonucu Gıyaseddin harekete geçmiş ve onu mağlup ederek ticareti yeniden başlatmıştır. Bu savaş hakkında bilgi bulunmamaktadır. Herhalde bölgedeki beylerden bazıları yapmış veya sınırlar değişmemiş olmalıdır. Ancak; bu tarihten sonra Karadeniz kıyıları Türklerin nüfuz sahası haline gelmiştir. Bu arada sultan kayınpederi Manuel Mavrozomes’e Denizli, Honas ve Ege denizine kadar uzanan Menderes vadisini içine alan bölgenin idaresini vermek suretiyle gittikçe güçlenen Laskaris’in yayılma politikasına karşı tedbir aldı.
1204 yılında Bizans sallanmaya başlayınca Antalya‘nın idaresi Aldo Brandini adlı bir İtalyan’a geçmiş, bu sebeple Selçuklu ticareti tehlikeye girince 1206 yılında Antalya’ya sefer düzenledi. Şehri mancınık atışlarıyla vurmuştur. Bu sırada Kıbrıs Haçlıları da Antalya’ya yardım etmişlerdir. Bir süre kuşatılan şehir, Türkler tarafından fethedilmiştir. Şehir kılıçla alındığı için üç gün yağmalanmıştır. Şehrin idaresi Ertokuş’a verilmiş ve düzen yeniden sağlanmıştır. Antalya’nın fethinin ardından Anadolu Selçuklu Devleti iktisadî bakımdan büyük gelişmeler gösterdi. Selçuklular ilk defa Avrupalılar’la ticarî münasebetlere girip antlaşmalar yaptılar. Sultan, daha önce mal yüklü gemileri soyulan tâcirlere tazminat ödenmesi hususunda özel bir emir çıkardı. Ticaret kervanlarından alınan bâc ve geçiş vergilerini de kaldırdı.
Rükneddîn Süleyman Şah’ın ölümünden sonra ortaya çıkan buhranlardan faydalanan Çukurova Ermenileri’nin Selçuklu ülkesine saldırılarda bulunmaya başlamaları üzerine Sultan I. Gıyaseddin Keyhüsrev, 1208 yılında Ermeniler’e karşı harekâta girişerek Maraş’ı Selçuklu topraklarına kattı. Ardından Eyyûbî hükümdarları el-Melikü’l-Âdil ve el-Melikü’z-Zâhir aracılığıyla kendisine barış için müracaatta bulunan Ermeni Prensi Leon’la Anadolu Selçukluları’na sadık kalması, Türkiye-Suriye ticaret yoluna ve Halep Eyyûbî sınırlarına saldırmaması, ayrıca savaş tazminatı ödemesi şartıyla bir barış antlaşması imzaladı.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in Karadeniz ve Ermeni Krallığına karşı kazandığı zaferler Bizans İmparatoru Laskaris ile Gıyaseddin’in ilişkilerini bozmuştur. Bu sırada III. Aleksios Angelos Selçuklulara sığınmıştır. Gıyaseddin de Laskaris’in güçlenmesini istememiştir. 1211 yılında Aleksios’un tahtının iadesini bahane eden Gıyaseddin batı seferine çıkmış ve ülkenin her tarafından asker toplamıştır. Laskaris ile Gıyaseddin’in orduları Antiokhia ile Alaşehir arasında karşılaşmış, çok şiddetli bir savaş olmuştur.
I. Gıyaseddin Keyhüsrev, 7 Haziran 1211 tarihinde Alaşehir Muharebesi’nde 47 yaşında ölmüştür. Geçici olarak Alaşehir’e gömülen sultanın cesedi, daha sonra Konya‘ya götürülüp Alâeddin Camii yanındaki Sultanlar Türbesi’ne (kümbethâne) defnedildi.
Onun ölümünden sonra 11. Anadolu Selçuklu Sultanı olarak oğlu I. İzzeddin Keykavus geçmiştir.
Selçuklu tarihinde ilk defa Venedikliler ve Kıbrıs Krallığı ile bir ticaret antlaşması imzalamıştır.
Kayseri’de kız kardeşi adına 1206 yılında inşa ettirdiği Gevher Nesibe Dârüşşifâsı ve Tıp Medresesi, İslâmî dönemde Anadolu’da yaptırılan en eski hastahane ve dünyanın ilk tıp fakültelerinden biridir.