Biyografi

Mahzuni Şerif kimdir

Ad Soyad: Mahzuni Şerif Doğum Tarihi: 17 Ağustos 1940 Nereli: Kahramanmaraş Meslekler: Ölüm Tarihi: 17 Mayıs 2002

Mahzuni Şerif kimdir, Türk halk müziği sanatçısı, halk ozanı

Mahzuni Şerif, 17 Ağustos 1940 tarihinde Kahramanmaraş‘da Afşin ilçesi, Berçenek Köyü’nde doğmuştur. Asıl adı Şerif Cırık’dır. Annesi Döndü, babası Zeynel Cırık’dır. Berçenek’te ilkokul olmadığı için Elbistan’ın Alembey Köyü’nde, Lütfü Efendi Medresesinde Kur’an eğitimi aldı. Eski Türkçe okur, yazar. Ancak, 1956 yılında kendi köyüne gelen ilkokuldan mezun olur.

12 yaşında iken babasının ve akrabaların isteğiyle dayısınını ve daha sonra 17 yaşında iken İmam nikahı ile evlendi. Bu eşinden Züleyha adında bir kızları oldu. İmam nikahı ile evlendiği karısından bir mektupla boşandı.

1956 yılından itibaren saz askeri okulda iken saz çalmaya ve şiirler yazmağa, türküler söylemeye başladı.

1956 yılında, o zaman Mersin‘de olan Astsubay Hazırlama Okulu‘na kaydoldu ve 1959 yılında bitirdi. 1960 yılında Ankara Ordu Donatım Teknik Okulu’ndan mezun oldu. 1960 yılında eşi olacak Suna hanımı kaçırarak 6 ay birliğinden ayrı kaldığı için TSK ile ilişiği kesildi.

1960 yılında Ankara‘da İtalyan asıllı Sovina (Suna) isimli bir kızla tanıştı. Onunla evlenmeye karar verdi. Ama kız o zaman daha 14 yaşında idi. Yasalara göre evlenmesi mümkün değildi. Suna’yı kaçırıp, köye götürdü. Annesi, babası şikayet edince; bir yandan 14 yaşındaki kız kaçırmış bir kişi, bir yandan okul kaçağı, bir yandan da askere gitme ağı olarak aranıyordu. Mahzuni, adını Suna yaptığı Sovina’yı çok sever. Neticede evlendi.

1964 yılında dünyaya gelen oğulları Emrah henüz bir kaç aylıkken Mahzuni, Suna ve Emrah’ı Babası Zeynel’e emanet ederek, vatani görevini yapmak üzere askere gider. Daha sonra eşi Suna’yı bir arkadaşı kandırarak evi terk etmesine sebep oldu.

Mahzuni ordudan ayrıldıktan sonra toplumsal, siyasi konuları ele alan; geleneksel halk şiirini devam ettiren ve diğer yanda protest şiirlerle halkın sorunlarını dile getiren; halk aşığı veya halk ozanlığına başladı. 12 yaşlarında gönül verdiği bu geleneği yaşamı boyunca devam ettirmiştir. Saz çalmayı amcası Aşık Fezali (Pehlül Baba)’dan öğrendi.

1961 yılından itibaren Türk halk müziğine gönül verdi. 1964 yılında çıkarttığı ilk plağı ile müzik piyasasına girdi. Bir süre Gaziantep‘te ikamet ettikten sonra Ankara‘ya göç etti. 1963 ve 1964 yıllarında 2 sene İşçi Partisinin gençlik kollarında aktif olarak görev yaptı.

Fikret Otyam ile tanıştı. Onun sayesinde Hürriyet Gazetesinden Cüneyt Arcayürek ile tanıştı. Basında onu hakkında ilk yazı Cüneyt Arcayürek’ün kaleminden Hürriyet gazetesinde çıktı. Halk ozanları olarak seslerini duyurmak için Aşıklar Derneğini kurdu. Fikret Otyam‘ın ve Gazeteciler Sendikası’nın desteği ile konserler verdi.

Kazanmaya başladığı paralarla 1968‘de kendi adına bir plak firması kurdu. Ama, ortakları Ayhan Coşkun ve Abas Sütçü’yle kısa zamanda batırdı.

1974 yılında yurtdışından konser dönüşü hemen tutuklanır. Sebebi de bir THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) örgüt militanın ‘Mahzuni seni istiyor’ yalanını söylenerek kaçırdığı Türkola Plakları sahibinin şikayeti üzerine. Yapılan mahkemede 14-15 ay hapis cezasına çarptırılır. 70’li yılların ortasından itibaren 8 yıl süre ile sahnelere çıkışı, yurtdışına gitmesi yasaklanır. Geçimini ufak bir dükkanda plak satarak sağlamaya çalışır.

1981-82 yıllarında yasaklı olduğu için gizli bir şekilde stüdyolarda plak doldurur. Fakat bu plaklar 1986 yılına kadar piyasaya sürülmez, saklanır. 1986 yılında ozanımızın üzerindeki yasak kalkar. Gizli bir şekilde doldurmuş olduğu plaklar piyasaya sürülürler.

1989-1991 yılları arasında Halk Ozanları Federasyonu tarafından Dünya’nın en büyük 3 ozanı arasında gösterildi.

Aşık Mahzuni, Dom Dom Kurşunu, Yedin Beni, Yuh Yuh, Fadimem, Gül Yüzlüm, Ciğerparem, Merdo,Dostum Dostum, Han sarhoş Hancı sarhoş, Çeşmi Siyahım,Yalan Dünya, Ağlasam mı?, Abur Cubur Adam, Katil Amerika ve Ekmek Kölesi gibi eserleriyle tanındı.

Aşık Mahzuni’nin türkülerini Ersen ve Dadaşlar, Edip Akbayram, Cem Karaca, Gülden Karaböcek‘ten Zeki Müren‘e, İbrahim Tatlıses‘ten, Ahmet Kaya‘ya, Mahsun Kırmızıgül‘e, Murat Göğebakan‘dan, Selda Bağcan‘a kadar birçok Türk halk müziği ve bazı pop müzik sanatçıları da okudu.

1971 yılında askeri darbe sonucu Süleyman Demirel hükümeti devrilmiş, Nihat Erim başkanlığında bir hükümet kurulmuştu. Bu hükümet sol kesime karşı şiddetli baskı uygulayınca Mahzuni Şerif türküyü patlatmıştı. Çıkardığı 45’lik plak, ‘Erim erim eriyesin/Sürüm sürüm sürünesin’ diyordu.

Netice olarak hemen tutuklanır ve 10.5 ay cezaya çarptırılır.

Yıl 1972. Mahzuni Şerif, elinde sazı, Sivas‘ın Sivrialan Köyü’ne Aşık Veysel‘i ziyarete gitti. 1973 yılında halkı suça teşvik etmekten tutuklanır. Ankara’da Sıkıyönetim Mahkemesi’nde yargılandı.

Halk şiirine gönül veren ve konuşma dilini şiirleştiren Aşık Mahzuni’nin 453 plağı, 50 kasedi ve yayınlanmış 9 adet kitabı vardır.

Aşık Mahzuni, Geçmişinde yapılan zulüm ve adaletsizliğe kin beslememiş olup, Yezit sözcüğünü yalnız Hz.Hüseyin‘i şehit eden Emevi zalimi için kullanmış ve hiç bir sünni dostuna Yezit yakıştırmasını reva görmemiştir.

1997 yılının haziran ayında Almanya‘da beyin kanaması geçirip, Almanya ‘nın Ulm Şehrinde tedavi gördü.

Mahzuni Şerif, Şubat 2001 tarihli Kızıldalı dergisi’ne ‘Hem Kızılbaş hem Alevi’yim‘ başlıklı bir yazı yazmıştı. “Elhamdülillah Kızılbaş’ım ve laikim. Ben değil, yedi sülalem Kızılbaştır. Bir suç varsa o da dedemdedir.” dediği için, 2001 yılının Kasım ayında DGM tarafından aleyhinde dava açıldı. İlk duruşması 27 Aralık 2001 tarihinde DGM’de başladı. 17 Mayıs 2002 tarihinde Almanya’nın Köln şehrinde vefat ettiğinde DGM’deki davası henüz sonuçlanmamıştı.

Mahzuni Şerif, 2001 yılının başlarında kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle JFK Hospital İstanbul hastanesinde yoğun bakım altında tedavi oldu ve Mayıs ayında taburcu edildi.

Evlilikleri : 3 kez evlenen Mahzuni Şerif’in 8 çocuğu vardır.
1. Eşi: 12 yaşında iken babasının ve akrabaların isteğiyle dayısının kızı Emine ile nişanlandı ve daha sonra 1957 yılında 17 yaşında iken İmam nikahı ile evlendi. Bu eşinden Züleyha adında bir kızları oldu. İmam nikahı ile evlendiği karısından bir mektupla boşandı.
2. Eşi : 1960 yılında Ankara’da İtalyan asıllı Sovina (Suna) isimli bir kızla tanıştı. Kaçırarak evlendi. Bu evlilikten ikiz olan Ferhat, Şirin ve Emrah adlı üç çocuğu olur.
3. Eşi: Mahzuni Şerif, 1971 yılında Fatma Özdemir ile evlendi. Derya, Ali, Şeyda ve Yetiş adlı dört çocuğu oldu.

Mahzuni Şerif, 17 Mayıs 2002 tarihinde Köln, Almanya‘da 62 yaşında ölmüştür. Nevşehir‘in Hacıbektaş ilçesindeki Hacı Bektaş Veli Külliyesi’nin yakınındaki Çilehane adı verilen bölgede defnedilmiştir.

Mahzuni Şerif, ölmeden önce DGM tarafından aleyhinde dava açılmasına sebep olan Şubat 2001 tarihli Kızıldalı dergisi’ndeki yazısında söyle diyordu:
Özetle

Türkülerinden Örnekler:

İŞTE GİDİYORUM
İşte gidiyorum çeşmi siyahım
Önümüze dağlar sıralansa da
Sermayem derdimdir servetim ahım
Karardıkça bahtım karalansa da
Haydi dolaşalım yüce dağlarda
Dost beni bıraktı ah ile zarda
Ötmek istiyorum viran bağlarda
Ayağıma cennet kiralansa da
Bağladım canımı zülfün teline
Sen beni bıraktın elin dilinde
Güldün Mahzuni’nin berbat haline
Mervan’ın elinde parelense de
******************************************

BAYRAM GÜNÜ
Bahar kış ile barışır
Güller biter bayram günü
Küskünler hak’ka varışır
Kinler biter bayram günü
İnsanın kökü derinde
Hak’kı vardır bir yerinde
Baykuşun bozgun dilinde
Bülbül öter bayram günü
Şu bizim köyler bucaklar
Bayramda dostu kucaklar
Hak’ka bakan kör ocaklar
Yanar tüter bayram günü
Der Mahzuni ahu zarım
Ahu zarım benim kârım
Hey bana küsen dostlarım
Artık yeter bayram günü
******************************************

SAVULSUN GİTSİN
Ambargo mambargo dinleme gardaş
Gelin Amerika kovulsun gitsin
Üsleri müsleri çıksın burdan
Kendi toprağına savulsun gitsin
Bu herifler senden alır haşhaşı
Morfin eder sana açar savaşı
Boşuna vurmadan gardaş gardaşı
Bir bayram davulu çalınsın gitsin
Elin gavurunu boşa çagırma
Evdeki dövüşü ele duyurma
Seni senden, beni benden ayırma
Böyle bir memleket öğünsün gitsin
Bu topraklar bizimdir bizim olacak
Amerika bela buldu bulacak
Mahzuni bağımsız şehit kalacak
Yeter ki Türkiye’m dev olsun gitsin.
******************************************

BULDUĞU ZAMAN
Gökte yıldız yerde ışık görülmez
Güneş doğup gündüz olduğu zaman
İnsanoğlu ara yerde sürünmez
Baş koyacak yastık bulduğu zaman
Çalışmadan yetim hakkını yeme
O kül kafan ile bilirim deme
Dağılır ordular, kalkar mahkeme
İnsanlık kavgasız kaldığı zaman
Bak ne hale koydun garip başımı
Zehir ettin ekmek ile aşımı
Boşa süslemeyin mezar taşımı
Mahzuni Şerif’ im öldüğü zaman
******************************************

ZALİMİN ZULMÜ VARSA
Karamanın koyunu
sonra çıkar oyunu
Ben artık seyredemem
devrilesi boyunu
Zalımın zulmü varsa
mazlumun allahı var
Ahım seni kül eder
vallahi billahi yar
At ölür meydan kalır
yiğit ölür şan kalır
Kör olası dünyada
can gider zaman kalır
Mahzuni bu rıhtıma
yanaşıyor son gemi
Düşenin dostu olmaz
bunu unutma emi
******************************************

YORGUNUM BUGÜN
Ey doktor çekil başımdan
Gönlümden yorgunum bugün
O yar bana inanmıyor
Dargınım bugün, dargınım bugün
Geçen günüm aylar gibi
Eğilmişim yaylar gibi
Coşup giden çaylar gibi
Durgunum bugün, durgunum bugün
Bu yol gider vara vara
Etrafını yara yara
Eski sevdigim dostlara
Kırgınım bugün, kırgınım bugün
Der Mahzuni bile bile
Taşa tutu beni hile
Aşık oldum azraile
Vurgunum bugün, vugunum bugün.
******************************************

CANANIM
Bana yücelerden seyreden dilber
Siyah kirpiklerin ok mu cananım
İnsaf et yüzünü yüzüme dönder
Istırabın sonu yok mu cananım
Gönül sevdi benim günahım nedir
Yandım ateşine bunca senedir
Mecnun’un derdinden derdim fenadır
Bu derdin dermanı yok mu cananım
Bu dünya misaldir çatısız hana
Ebedi kalmadı şah’a sultan’a
Deryanın içinde bir damla bana
Bu da Mahzuni ‘ye çok mu cananım.
******************************************

AĞLAMA
Kader böyle imiş böyle yazılmış
Gidiyorum kara gözlüm ağlama
Mezarımız gurbet ele kazılmış
Gidiyorum dudu dilim ağlama
Ceylan bakışını üzme boşuna
Kurbanlar olayım gözün yaşına
Keder yakışmıyor hilal kaşına
Gidiyorum kara gözlüm ağlama
Emanet eyledim benli kuzumu
Arkalarda koyma benim gözümü
Getir ver çalayım kırık sazımı
Gidiyorum kara gözlüm ağlama
Mahzuni Şerif ‘im yollar göründü
Garip başım dertten derde büründü
Fadime’m duvağın yerde süründü
Gidiyorum kara gözlüm ağlama.
******************************************

BARIŞAK
Ömrümün serdar’ı gönlümün şah’ı
Sana bu günlerde noldu barışak
Gönderme ardımdan ahu imamı
Bahar geldi bayram oldu barışak
Ben giderim gönül senden gitmiyor
Kuru çöl’de mavi sümbül bitmiyor
Küsenlere mevlam yardım etmiyor
Ömür bitti çile doldu barışak
Kara zülüflerin dökmüş kaşına
Ben seni sevmedim boşu boşuna
Gücenmek günahtır mezar taşına
Farzet ki Mahzuni öldü barışak
******************************************

GERİ DÖN
Düşündükçe kan ağlıyor gözlerim
Onbeşinde bahar günüm geri dön
Birbirini tutmaz oldu sözlerim
Nerdesin pirim benim geri dön
Göçüm kalkmış Acemistan hoyunda
Sülalem sulanmış Dersim soyunda
Dünyaya gelmiştik Zeynel soyunda
Hemen gitme tatlı canım geri dön
Varıp gidip Elbistana karışsam
Ben kimim ki Yaradanla yarışam
Mahzuni’yem kırdım isem barışam
Yandı Kerem Aslı Hanım geri dön
******************************************

ÇEKER GİDERİM
Ben de bir peygamber olmuş olsaydım
Birlik tohumunu eker giderdim
Önce yasaklardım kula kulluğu
İnsan Hak’tır deyip çeker giderdim
Bakmazdım zalimin gözü yaşına
Sabıra bağlamazdım boşu boşuna
İtikat etmezdim mezar taşına
Taş yerine çiçek eker giderdim
İnsan olduğu yön kıbledir bana
Ben böyle inandım çünkü insana
Çok sebeptir diye kavgaya kana
Bütün hududları söker giderdim
Cehalet insana pusudur pusu
Kolay bilinmiyor işin doğrusu
Hocam çekmeseydi ahret korkusu
Dünyaya bal gelir şeker giderdim
Mahzuni hüner yok şah’ın tacında
Aşk yanamaz cehennemin sacında
Son isim isterse dar ağacında
İnsan der boynumu büker giderdim.
******************************************

DERMANIM MI VAR
Ben de şu dünyanın nesini sevem
Ovada savrulan harmanım mı var
Çıkıp seyran edem hangi yaylayı
He deyip kalkacak dermanım mı var
Anlamaz da garip gönlüm anlamaz
Mazlum öldürünce yiğit şanlanmaz
Ağardı saçlarım sözüm dinlenmez
Benim padişahtan fermanım mı var
Pare pare etti hakim yaramı
Şaşırdım dünyamı ak mı kara mı
Der Mahzuni neyim alır harami
Benim soyulacak kervanım mı var.
******************************************

DOKUNMA KEYFİNE
Dokunma keyfine yalan dünya’nın
İpini eline dolamış gider
Gözlerinin yaşı bana gizlidir
Dertliyi dertsizi sulamış gider
Kimi hızlı gider uzun yol tutar
Kimi altın satar kimi pul yutar
Kimi soğan bulmaz kimi bal yutar
Kimi parmağını yalamış gider
Mahzuni bu nasıl yazı Mahzuni
Bazen Şerif olur Bazı Mahzuni
Yurdunda anasız kuzu Mahzuni
İnsanlık ardından melemiş gider
******************************************

VASİYETİM
Ben Ölünce sevenlerim toplansın
Ağlamayıp benim sesim çalsınlar
Dualar etsinler kendi dilimden
Gökyüzüne kızıl ışık salsınlar
Ankarada yüklesinler dengimi
Berçenekte başlatmıştım cengimi
Nevşehire taşısınlar rengimi
Hacı Bektaşı şeyhine dalsınlar
İnanarak gittim yüce Allaha
Hüseyinle düştüm ah ile vaha
Yanlış imam elin vurmasın daha
Bir seyitle namazımı kılsınlar
Üstüme ‘Bir Ozan Bektaşı’ yazın
Ama yazıları derince kazın
Çekem diye şu beş taşın ayazın
Ara sıra kışın beni bulsunlar
İki fidan dikin selviden olsun
Cemler yapılırken yüreğim dolsun
Bir de bostan yapın altında kalsın
At yolcular karpuz kelek alsınlar
Yakın kaldı, yakın kaldı zamanım
İşte gidiyorum kaşı kemanım
Benim sevgiydi dinim imanım
Sevenlerim beni böyle bilsinler
Can taşıyan canlı mutlaka ölür
Değişir dünyadan başka şey gelir
Benim kim olduğum yavrular bilir
Ehlibeyt dünyası sahip olsunlar
Mahzuni asalet sözüne doydum
İnsanlık adına serimi koydum
Ben Ali’yi sevdim, Ali oğluydum
Bütün sevenlerim hoşça kalsınlar.
******************************************

DERMANIM MI VAR
Ben de şu dünyanın nesini sevem
Ovada savrulan harmanım mı var
Çıkıp seyran edem hangi yaylayı
He deyip kalkacak dermanım mı var
Anlamaz da garip gönlüm anlamaz
Mazlum öldürünce yiğit şanlanmaz
Ağardı saçlarım sözüm dinlenmez
Benim padişahtan fermanım mı var
Pare pare etti hakim yaramı
Şaşırdım dünyamı ak mı kara mı
Der Mahzuni neyim alır harami
Benim soyulacak kervanım mı var.
******************************************

VEYSEL’E MEKTUP
Sen bu bahçelerden çok gelip geçtin
Dostlar seni unutur mu Veysel’im
Arılarla çiçeklerde inleştin
Dostlar seni unutur mu Veysel’im
Ne haktan incindin ne de incittin
Taş ile geleni gül ile ittin
Koyunu kurdunan güderek gittin
Dostlar seni unutur mu Veysel’im
Hak nurunu insanlarda aradın
Sabrı tarif ettin derde yaradın
Gönüllerde kaldın gözden ıradın
Dostlar seni unutur mu Veysel’im
Dopdoluydun gezdim dedin beyhuda
Bin göz vermiş sana Cenabı Hüda
Sen dostları unutmadın dünyada
Dostlar seni unutur mu Veysel’im
Kuru laf etmedin Mahzuni gibi
Gözünde berraktı deryanın dibi
Mustafa Kemal’in gerçek talibi
Dostlar seni unutur mu Veysel’im
******************************************

EFENDİM ( Güzel Dostum )
Güzel dostum aramızda senlik benlik olur mu
Neden gönlüm sarayını tarumar ettin böyle
Bilirsin ki viranede hanedanlık olur mu
Bir nefes alayım derken, bin zarar ettim böyle
Aman aman aman güzel efendim
İkrarım sana bağlıdır efendim
Nefsim gitti sonbahara ulaştı
Seller suskun bağlar gazel efendim
Her baharda boz bulanıp, coşup coşup çağladın
Geçemedim sellerinden yollarımı bağladın
Diyarı gurbete saldın, ardım sıra ağladın
Figanı figana katıp, ahuzar ettin böyle
Aman aman aman güzel efendim
İkrarım sana bağlıdır efendim
Nefsim gitti sonbahara ulaştı
Seller suskun bağlar gazel efendim
Hey Mahzuni sevdiğimin sözünü ferman gördüm
Kuru çöllerde dolaştım, susuz değirmen gördüm
Ayaklarına yüz sürdüm, elinden derman gördüm
Kaldırıp vurdun sineme, zülfükar ettin böyle
Aman aman aman güzel efendim
İkrarım sana bağlıdır efendim
Nefsim gitti sonbahara ulaştı
Seller suskun bağlar gazel efendi