Oğuz Atay kimdir, Oğuz Atay1934 doğumlu yazar. Atay, Türk Edebiyatı’na tarzıyla bambaşka bir bakış açısı kattı, “Tutunamayanlar” romanı ile hafızalara kazındı.
Oğuz Atay, 12 Ekim 1934’te İnebolu’da doğdu. Babası Cemil Atay eski bir milletvekili aynı zamanda da bir hukukçuydu. 5 yaşındayken ailesiyle birlikte Ankara’ya gelen Atay, Ankara Maarif Koleji’ne, ardından da İTÜ İnşaat Fakültesi’ne girdi. 1957 yılında üniversiteyi bitirdikten sonra inşaat branşında akademisyenlik yapmaya başladı. İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi’nde çalıştı.
Atay, akademisyenliğe devam ettiği sırada çeşitli gazette ve dergilerde yazılar yayınlamaya başladı. İlk romanı, Atay’ın çarpıcı tarzını ortaya koyan “Tutunamayanlar” oldu. Roman, 1970’te bitti ancak 1972’ye kadar yayınlanamadı. 1970 yılında “Tutunamayanlar”la TRT Roman Ödülü’nü kazandı. Romanıve anlatım biçimi birçok kesimden övgü topladı.
1973 yılında yazar, “Tehlikeli Oyunlar” adlı ikinci romanını yayınladı. Bunu 1975 tarihli “Bir Bilim Adamının Romanı” izledi. Bu roman, Atay’ın 1911–1967 yıllar arasında yaşamış hocası Prof. Mustafa İnan’ın hayatını anlatır. Yine 1975’te “Korkuyu Beklerken” adlı öyküsü, 1985’te “Oyunlarla Yaşayanlar” adlı oyunu yayınlanmış, bu oyun Devlet Tiyatroları’nda sergilenmiştir. 1987’de “Günlük”, 1998’de ise “Eylembilim” kitapları çıkmıştır. Bunların dışında 1975’te doçentlik ünvanı alan Atay, aynı yıl “Topografya” adlında bir kitap yazdı.
Atay, beynindeki tümör nedeniyle bir süre Londra’da yaşadı ve burada tedavi gördü. Ancak 13 Aralık 1977’de İstanbul’da öldü. Bu sırada “Türkiye’nin Ruhu” adlı kitabını yazmaktaydı.
Ölümünden sonra Atay’ın hayatı üzerine yayınlanan kitaplar; “Oğuz Atay’da Aydın Olgusu” (Yıldız Ecevit – 1989), “Oğuz Atay’ın Dünyası” (Tatjana Seyppel – 1989) ve “Ben Buradayım” (Yıldız Ecevit – 2005) idi. Sağlığında Atay’ın kitapları pek ilgi görmemişti ancak ölümünden sonra durum tam tersine döndü.
Oğuz Atay romanlarında toplumun içinde hep varolan ancak daha once cesurca irdelenememiş karakterleri anlatır. Cümlelerine Batılılaşma sürecindeki bireylerin yaşamları, toplumdan kopuşları ve özellikle iç çelişkiler mükemmel bir şekilde sindirilmiştir. Eserlerinde düşle gerçeğin birbirine karışması, üstkurmacanın kurgunun ana ilkesi olması Oğuz Atay’ı postmodernist roman kategorisinde eser veren ilk yazar yapmıştır. Oğuz Atay, özellikle Tutunamayanlar romanında, modern şehir yaşamı içinde bireyin yaşadığı yalnızlığı, toplumdan kopuşları ve toplumsal ahlaka, kalıplaşmış düşüncelere yabancılaşan, tutunamayan bireylerin iç dünyasını anlatır. Yapıtları eleştiri, mizah ve ironi barındırır.
Eserlerinden Alıntılar:
“Kitapçıların ve çiçekçilerin bazı özellikleri olmalıdır Olric. Gelişigüzel insanlar bu mesleklerin içine girmemeli. Kitaplar ve çiçekler özel itina isteyen varlıklardır. Ne yazık, bu meslekler de artık olur olmaz kimselerin elinde, sattıklarıyla ilgileri olmayan kişilerin. Durmadan kitaplara ve çiçeklere eziyet ederler, onlara nasıl davranılacağını bilmezler. Bana kalırsa, bir kitapları koruma derneği kurmalı ve kitaplara kötü muamele edilmesini önlemeli…” (Tutunamayanlar)
“Kelimelerden önce de yalnızlık vardı kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnızlık… Kelimenin bittiği yerden başladı. Kelimeler yalnızlığı unutturdu ve yalnızlık kelimeyle birlikte yaşadı insanın içinde. Kelimeler, yalnızlığı anlattı ve yalnızlığın içinde eriyip kayboldu. Yalnız kelimeler acıyı dindirdi ve kelimeler insanın aklına geldikçe yalnızlık büyüdü, dayanılmaz oldu.” (Tutunamayanlar)
“İki yaşında geçirdiği sıtmanın etkisiyle hızlı koşamadığı için saklambaç oyunlarında sık sık ebe olmaktan kurtulamadı. Bu ebeyle, onu dünyaya getiren ebe arasındaki ilişkiyi bir türlü bulamadı.” (Tutunamayanlar)
“Buraya rüyalarımızı gerçekleştirmek gerçek cenneti kurmak ve kötü hayalleri kovmak üzere toplanmış bulunuyoruz onları gözyaşlarımızla mı eğlendireceğiz onlar bu çeşit eğlenceyi daha çok severler ama ne ağladık ne ağladık diye heyecandan titrerler birbirlerine anlattıkça oysa biz onlara cenneti sunacağız cennet muhallebiden duvarlar demek değildir sayın yetkili cennet insanların birbirlerini dinlemeleri demektir birbirlerine aldırmaları birbirlerinin farkında olmaları demektir sen beni dinleyeceksin sayın yetkili benim reyimle oraya geldin bana kulak vereceksin yanımdan hışım gibi özel muhafızların ve kurşun işlemez camlı arabalarınla rüzgar gibi geçmeyeceksin öyle sahte bir samimiyet de istemiyorum benimle el sıkışırken resimler çektirmen gereksiz…” (Tutunamayanlar)
“Ağzının, güzel dudaklarının yanında bir gülümseme yaratmak için, ne uzun yollardan geçiyorsun. Kendinden veriyorsun ve durmadan eksiliyorsun. Oysa bazı insanlar, oldukları gibi kalarak, elde ederler istediklerini. Ben, kanımı damla damla süzerek veriyorum.” (Tehlikeli Oyunlar)
“Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor anlıyor musun?” (Tehlikeli Oyunlar)
“Herkes hafızasından, hafızasının zayıf olduğundan kolaylıkla şikayet eder; fakat asla zekasından yakınmaz. Bilmez ki hafıza, zekanın bir unsurudur.” (Bir Bilim Adamının Romanı)
“Evet, akıl, hareketlerimize rehber olamıyor. Peki beyler, bu akıl denen şeyden biraz olsun da yararlanamaz mısınız? Yoksa hepinizi kaldırıp atmalı mı? Yoksa rahat etmek için aklı mı kaldırıp atmalı? Doğrusu ikisini de atmaya gönlüm razı olmuyor.” (Bir Bilim Adamının Romanı)
“Zaten bu büyük alemde kendimizi ayrı ayrı düşünecek olsak mutlak değerimiz sanki nedir… Eğer birimizin bir kıymeti varsa, o da diğerinin ona verdiği değerdir… Aşk muhakkak derin bir dostlukla başlar.” (Bir Bilim Adamının Romanı)
“(…) Ey zavallı milletim dinle! Şu anda hepimiz burada seni kurtarmak için toplanmış bulunuyoruz. Çünkü ey milletim, senin hakkında az gelişmiştir, geri kalmıştır gibi söylentiler dolaşıyor. Ey sevgili milletim! Neden böyle yapıyorsun? Neden az gelişiyorsun? Niçin bizden geri kalıyorsun? Bizler bu kadar çok gelişirken geri kaldığın için utanmıyor musun? Hiç düşünmüyor musun ki, sen neden geri kalıyorsun diye düşünmek yüzünden, biz de istediğimiz kadar ilerleyemiyoruz. Bu milletin hali ne olacak diye hayatı kendimize zehir ediyoruz.” (Oyunlarla Yaşayanlar)
“Önce tarikatlara baktım: Bunlar, can sıkıcı yollar bulmuşlardı, bütün dertleri Allah’a varmaktı. Ruh temizliği, nefsin kötülüklerinden kurtulmak, birliğe varmak Allah’la bir olmak, O’nun yüzünü şurada burada görmek için belirsiz amaçlan, elle tutulması güç metodarla gerçekleştirmek için gereksiz yorgunluklara katlanmışlardı. Hepsinin de birbiriyle ilgisi vardı, işin aslı da anlaşılmıyordu. Yüzyıllardır bu kadar insan, saçlarını kesip kesmemek ya da belirli günlerde su içmemek için mi bir araya gelmişti? Sonra, kötülük neredeydi, kötülük? Görünüşte hep sevgi, ahlak, güzellik sözleri vardı ama, bir yerde kötülük olmalıydı; gizlilikten bir kötülük doğmalıydı. Sonra, bunların neden aralan açılmıştı peki? (Allah’a giden yolda kaç basamak olduğu konusunda mı?)” (Korkuyu Beklerken)
“Bu dünya geçicidir. Bu dünyada elde etmek ve korumak bir insan için sadece kısa ömrü için gereklidir. Bunu unutmamalı. Mezarlıklar bu nedenle gözümüzün önünde bulunmalı. Evimizin bahçesinde, sokağın köşesinde tek mezarlar yer almalı. Her şey geçicidir. Belgeler gereksizdir, unutulacak ayrıntıları yazmak anlamsızdır. Belki de unutmak esastır. Öğrenmek, kendini tanımak mutsuzluktur.” (Günlük)
Kitapları:
1972 – Tutunamayanlar,
1973 – Tehlikeli Oyunlar,
1975 – Bir Bilim Adamının Romanı,
1975 – Korkuyu Beklerken,
1975 – Oyunlarla Yaşayanlar,
1987 – Günlük,
1998 – Eylembilim.