Ömer Karacan kimdir, Türk TV programcısı, yayıncı, organizatör. Eğlence sektöründeki en önemli isimdir. Türkiye’nin tek kanallı TV dönemi olan 80’li yıllarda TRT için yaptığı müzik programı Number One ile tüm Türk gençliğini video kliple ilk tanıştıran kişi olmuştur. Müzik yayıncılığı konusunda uzmanlaşıp Number One grubunu kurmuştur. Türkiye’nin ilk yabancı müzik kanalı Number One TV’yi yayına sokmuş, ülkenin en önemli DJ’lerini yetiştiren ve müzik yayıncılığında bir ekol olan Number One FM’le de radyo yayıncılığına büyük bir soluk kazandırmıştır. Coca Cola sponsorluğunda faaliyet göstermekte olan Number One TV ve FM dışında Discovery Channel, Nickoledeon, Energy FM, Radyo Klas gibi yayın kuruluşlarının da ve çeşitli dergilerin de sahibidir. Dünyanın en iyi parfüm markalarının da Türkiye distribütörü olan Ömer Karacan, ayrıca, dünya jet setiyle ve Hollywood starlarıyla kurduğu yakın ilişkilerle de ülkemizin imajı ve tanıtımında önemli bir rol oynamaktadır. Moda, müzik, eğlence ve kültür dünyasında Türkiye’nin trendlerini belirlemekte olan Karacan, halen Londra’da kuracağı ve Fashion TV’ye rakip olacak yeni moda kanalının hazırlıklarıyla uğraşmaktadır.
1961 yılında, Milliyet Gazetesi’nin eski sahibi Ercüment Karacan ve Cemile Garan’ın 2 çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Ercüment Karacan’ın üçüncü evliliği, Cemile Garan’ınsa 2. evliliği olan bu evlilikten 2 çocukları olmuştu: Ömer Karacan ve Ali Karacan. Cemile Garan’ın ilk evliliğinden dünyaya gelen kızı Cemre Garan, Ömer Karacan’ın ablasıydı. NATO’da görev yapan ve Mehmet Ali Birand’la evli olan Cemre Garan dışında Karacan’ın renkli ve başarılı isimlerle dolu ailesinde, bugün Fuji Filmleri’nin Türkiye sahibi olan Mehmet Garan ve Türkiye’nin gelmiş geçmiş en genç büyükelçisi olma unvanını taşıyan Mahmut Dikerdem de vardır.
Babasının gazeteci olması nedeniyle, küçüklüğü, yazarların, siyasetçilerin ve ünlü isimlerin eksik olmadığı bir evde geçen Karacan, küçük yaşlarda müziğe ve medyaya ilgi duymaya başladı. Babası, en yakın dostu ve gazetesinde yazar olan Abdi İpekçi’nin öldürülmesinden sonra, büyük bir üzüntü yaşadı. Bu olaydan sonra devamlı olarak öldürülme, kaçırılma endişesi taşımaya başlayan Ercüment Karacan, ailesini korumak için Milliyet Gazetesi’ni satmaya karar verdi.
1971 yılında, anne babası boşandığında henüz 10 yaşında olan Karacan, Robert Kolej’e gidiyordu. Oldukça popüler, sıcakkanlı ve sevilen biri olan ve o yıllarda müzik tutkusu daha çok derinleşen Karacan, mezuniyetinin ardından medya konusunda eğitim almak için Londra’ya gitti.
Babası Ercüment Karacan, mesleği dolayısıyla politikayla iç içe olmasına rağmen, siyasetten hoşlanmayan ve en büyük tutkusu müzik olan Ömer Karacan, mezuniyetinin hemen ardından müzik yayıncılığı yapmak için kolları sıvadı. TRT’yle anlaşan Karacan, Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyordu. Zira Türk gençliği yabancı şarkıların video klipleriyle onun sayesinde Number One programında tanışıyordu.Dünyanın en iyi müzisyenleriyle yaptığı röportajlara da yer verdiği program çok büyük bir ilgi gördü.
Müzik yayıncılığının ikinci ayağı radyo için de çalışmalarını başlatan Karacan, 1992’de ilk defa Londra’da yayına geçen hit müzik formatlı radyosu Number One FM’i kurdu. DJ’lik yapmaları için Türkiye’nin dört bir yanından 11 kişiyi seçen
Karacan, hayata genç yaşta veda eden başarılı DJ Emre Kuytu dahil, yetenekli ve eğitimli gençlerle çalışmaya başladı. Ünlü tiyatrocu Cihan Ünal‘dan konuşma dersleri alan 11 DJ, 2 yıl İngiltere’de hem yayın teknolojilerini benimseme hem de İngilizceyi daha iyi öğrenme fırsatı buldular. 1994‘te Türkiye’nin bir numaralı radyo istasyonu olmak için tüm hazırlıklar tamamlanmıştı ve radyo İstanbul’a taşındı.
Beyaz, Kadir Çöpdemir, Ayça Şen, Bay J, Geveze, Emre Kuytu, Hakan Tamar gibi birçok ünlü isim Number One grubunda meşhur oldular. Number One FM’den sonra aynı konseptteki televizyonu Number One TV’yi ve Radyo Klas’ı da yayın hayatına geçiren Ömer Karacan, Türkiye’deki en büyük medya okulunu ve akımını başlatmış oldu. Bugün eğlence dünyasında, ekranın en sevilen simalarından olan Beyaz, yayın hayatına ilk olarak Radyo Klas’ta başlamış, Number One TV sayesinde meşhur olmuştu.
1997’de Ömer Karacan, plak şirketi kurmak için çalışmalarına başladı ve NR1 Müzik‘i Murat Akad’la birlikte faaliyete geçirdi. Şirket ilk olarak, Atatürk‘ün Nutuk konuşmalarının yer aldığı orjinal ses kaydını kullanarak bir single projesine imza attı. Erol Temizel ve DJ U.F.U.K tarafından aranjesi ve remixleri yapılan Nutuk isimli single’la, NR1 Müzik, ilk büyük çıkışını gerçekleştirdi.
İkinci albümü için NR1’la çalışmaya başlayan Teoman, NR1 etiketiyle çıkan “O” ve “17” albümleriyle büyük başarı kazandı.
NR1 Müzik,bugün Türkiye’de büyük hayran kitleleri olan şarkıcı ve grupları Türk müziğine kazandırdı ve müziğin endüstrileşmesine büyük katkıları oldu. Athena, Vega, Duman gibi önemli grupları keşfeden Ömer Karacan, bu grupların ilk albümlerini yaptı ve meşhur olmalarını sağladı.
Halen, İngiltere‘de bir moda kanalı kurmak için çalışmalarına devam eden Karacan, ilk kez uluslararası bir işe girdiği için oldukça heyecanlı olduğunu açıklamıştır.
13.01.2007 Tarihinde, Sabah Gazetesi’nde Yayınlanan Ömer Karacan Röportajı.
Gazeteci bir aileden gelen ve kendisi de medya sektöründe çalışan Ömer Karacan, dünyaca ünlü isimlerle arkadaşlık yapıyor ama bu ilişkilerin altında bir çıkar yattığını söylemekten de geri durmuyor.
“Hükümetten bir Allah’ın kulu da gelip ‘Sen bu kadar adam tanıyorsun şunu da bizim için yap,’ demedi. İdoloji hiç önemli değil. Kültür ve Turizm Bakanlığı teklifi gelse, anında kabul ederdim.”
Dünyanın en ünlü isimleriyle arkadaş olması, sürekli seyahat etmesi ve iddialı projelere imza atmasıyla herkeste merak uyandıran Ömer Karacan’la, eski bir gazete patronunun oğlu olmayı ve bundan sonraki hedeflerini konuştuk.
Onu merak etmek için çok neden var. Bir kere dünyaca şöhretli insanları “Arkadaşım,” diye Türkiye’ye getirip ağzımızı açık bırakıyor. Gazeteci bir aileden geliyor ve medya işiyle uğraşıyor. Babası Milliyet’in eski sahibi Ercüment Karacan, kendisi Number One TV’nin patronu! Paralı, yakışıklı, popüler, dünya şöhretleriyle geziyor ama yalnız (mış gibi görünüyor). Her daim tatildeymiş görünümü vermeyi başarıp sinirimizi bozabiliyor. Üstelik şu aralar dünyaca ünlü Fashion TV’ye rakip olarak, Londra’da bir moda kanalı kurmakla meşgul…
– “Dünyaca ünlü şöhretlerin arkadaşı” sıfatını çıkarırsak, sizin için ne diyebiliriz? Mesleğinizi soranlara ne cevap veriyorsunuz?
– Medya her zaman ön plandadır benim için. Bunun dışında, yurtdışından gelen insanlar için kurduğumuz kulüp gibi, Türkiye’de çok az insanı içine kabul ettiğimiz bir seyahat acentemiz var.
– Bugün hangi şapkanızı taktınız? Patron olanı mı?
– Biz üçüncü kuşak basından gelen bir aileyiz. Dedem, babam ve ben… Biz bunu 21. yüzyıla adapte ettik ağabeyimle ve işin internet tarafına geçtik, dergicilik tarafına yöneldik.
– Nasıl bir aile ortamında büyüdünüz? “Mutlaka medya işinde çalışacaksın,” mı dendi size?
– Kesinlikle öyle bir şey yoktu. Babam hiçbir zaman “Bu işi yapacaksın,” demedi. Ama biz medyaya ilgi duyduk hep.
– Gazetecilik babadan oğula geçen bir unvan mıdır ki “3. kuşak gazeteciyim,” diyorsunuz mülakatlarınızda?
– Demiş olabilirim ama kendimi gazeteci olarak görmüyorum tabii. Hiçbir zaman gazeteci olmak istemedim. Abdi İpekçi gibi bir insanı tanıma şansına sahiptim. Öyle bir ortamda yaşadım. Evimiz bu tür insanlarla dolup taşıyordu ama onlar gazete konuşurken, ben müzik dinliyordum. Bana söyledikleri “Kıs artık şunu,”ydu hep.
– Milliyet’in patronu olmayı istemez miydiniz?
– İstemezdim. Politikadan nefret derecesinde uzağım, anlamam. Benden gazeteci olmayacağını erken yaşlarda keşfettim. Gazetecilik kimseyi memnun edemediğiniz bir iş. Ama ağabeyim, Milliyet’in sahibi olmayı isterdi.
– Üzgün mü böyle büyük bir gücü kaybettiği için? Çünkü medya, gücü en iyi gösteren sektör.
– Babam Milliyet’i satmaya mecburdu. Abdi Amca öldürülmüştü. O hayattaki en yakın arkadaşıydı. Çok kırıldı ve küstü. Devamlı öldürüleceğiz, kaçırılacağız endişesiyle yaşıyordu. Bizim üzerimize çok titrerdi. Babamın Milliyet’i satmasındaki en büyük neden, ölüm korkusudur. Babam, ailesini korumak istedi. Kim ölmek ister Bab-ı Ali sokaklarında? O, misyonunu tamamlamıştı. Çok iyi yaptığını düşünüyorum.
– Hâlâ babanızın Milliyet’in eski sahibi olmasının nimetlerinden faydalanıyor musunuz? – Nasıl? – Bir dokunulmazlığınız, ayrıcalığınız var mı, bunu talep ediyor musunuz?
– Tabii ki her yerde tanıdıklarım var ama beni koruyup kolladıklarını sanmıyorum. En azından, ben bir dokunulmazlık talep etmedim.
– Ercüment Karacan’ın değil de Ahmet Efendi’nin oğlu olsaydınız, ne değişirdi hayatınızda?
– Ben yine bu yerde olurdum. Yaptığım şeyleri yine yapardım. Allah’ın verdiği bir özelliğim var: İnsan ilişkilerim sıcak. Belki önüm o yüzden açıldı, arkamda bir para olduğu için değil…
– Kaç yaşındasınız?
– 46.
– Hayattan ne aradığını bulmuş bir adam mı var karşımda, hâlâ balans ayarıyla cebelleşen biri mi?
– Balans ayarıyla cebelleşmeyi çok küçük yaşta bıraktım. Ne istediğimi buldum.
– Neymiş o?
– Arayış, beni motive eden şey değil. Beni yaratıcı işler motive ediyor.
– Hayattaki amacınız nedir? Daha çok para kazanmak, sahip olduklarınızı korumak, mutlu olmak…
– Mutluluk ve sıhhat.
– Para kazanmak ya da sahip olduğunuz serveti korumak, ne kadar büyük bir endişe sizin için?
– Herkesin böyle bir kaygısı vardır. Hayat kalitesi daha önemli. Para canlısı insanlarla iyi vakit geçiremem. Çevremdeki bazı insanlar böyle ama benim o frekanstaki insanlarla olmamam gerekir. Ben ‘paramı biriktireyim’ diye düşünmedim, hiç para koyamadım bir kenara. Küçükken de annem bana para verirdi, bir gün sonra batardı para. Allah bilir yaşlılığımda çok maddi sıkıntı çekeceğim.
– Ağabeyiniz işlerin başında bir sigorta görevi görüyor gibi…
– İnşallah öyledir.
– Lükse de düşkün müsünüz?
– Düşkünüm.
– Lüks size ne bahşediyor?
– Tanrı bir hayat vermiş ve onu en iyi şekilde yaşamak, bizim görevimiz gibi geliyor.
– Bali‘de tatiller, dünya şöhretleriyle özel geziler… Bu tatlı hayat, yaşamınızdaki hangi gedikleri kapamak için?
– Herkesin tatile ihtiyacı var. Kimi Marmaris‘e gider, kimi Bali’ye. Benim şansım, bu gezilerin işimin bir parçası olması. Mesela bir arkadaşım bir yaş gününde “Şu saatte Madrid‘de havalimanında olun,” dedi ve bizi uçağa bindirip Afrika‘ya götürdü. Bunlar kendi kendine oluşan şeyler. Öyle bir atmosferde iş bitirmek, inanın çok daha kolay. Ofisine gitseniz aynı derecede ikna edici olamazsınız. O yüzden tatil de olsa, benim bu insanlardan her zaman bir çıkarım var.
– Bütün bu şöhretli kişilerle kurduğunuz ilişkilerde çıkar mı var?
– Bir yüzdesiyle kesinlikle, ama benim çıkarım varsa onların da var. Bazen de iyi anlaşıp arkadaş oluyorsunuz. Bir yere gittiğinde oradaki olanaklardan yararlanmak eğer çıkarsa, evet, çıkar ilişkisi var. Şöhretli kişilerle beraber olduğum için ilgi çekiyor herhalde. Şimdi Tom Ford‘la tatile gidiyorum mesela ve o bu tatilin sonunda kesinlikle benim televizyonumda çalışıyor olacak. Bizim ülkemizde çıkar ikinci planda ama Avrupa‘ya gittiğinizde bu böyle değil. Orada ‘Sen bana ne yaptın, ben sana ne yaptım’ kuralları geçerli. Bu ters bir şey değil.
– Çıkarcılık dilimizde negatif anlam yüklü bir kelime…
– Çıkar, hayatın büyük bir parçası. Herkesin vakti dar.
‘Bakanlığı düşünebilirim’
“Hükümetten bir Allah’ın kulu da gelip ‘Sen bu kadar adam tanıyorsun şunu da bizim için yap,’ demedi. Deselerdi yardım ederdim. Kültür ve Turizm Bakanlığı teklifi gelse, anında kabul ederdim. AKP hükümeti olmuş, başkası olmuş önemli değil… İdeolojik yapıları benim hiç umurumda değil. Kabul eder ve elimden geleni yapardım. Turizm ve Kültür Bakanı’nın da değişik bir adam olması lazım. Oraya muhasebeci koyarsanız, muhasebe işi yapar. Benden böyle bir şey isteseler, boynum kıldan ince, her şeyi bırakırım.”
‘Arkadaş edinmede iyiyim’
– Hangi sıfatla röportaj veriyor, Nihat Odabaşı‘na fotoğraflar çektiriyorsunuz? Milliyet’in eski patronu Ercüment Karacan’ın yaramaz oğlu, partilerin adamı… Hangisi?
– Siz beni hangi sıfatla merak ediyorsanız, o sıfatla yapıyorum.
– Neden Nihat Odabaşı’na çektiriyorsunuz fotoğrafları?
– Bir, çok iyi arkadaşım. İki, işini çok iyi yapıyor. Üç, bundan evvel böyle fotoğraflar çektirdiğim zaman (yüzünü buruşturuyor) böyle göründüğüm çok oldu. “Aman Allahım ben bunu bir daha yapmayacağım,” dedim. Nihat çok pahalı bir fotoğrafçı. Arkadaşım olduğu için şanslıyım! Ben zaten durup dururken röportaj yapmıyorum. Söyleyecek bir şeyim olduğu zaman konuşuyorum.
– Frene ne zaman basacaksınız?
– Hiçbir zaman basacağımı sanmıyorum. Çok hareketli yaşıyorum ama durduğunuz zaman, zaten anlatacak bir şeyiniz de kalmaz.
– İsteyip de elde edemediğiniz bir şey oldu mu hiç?
– Bir şeye sahip olunca, bir başkasını istiyorsunuz. İnsanı hayatta tutan şeylerden biri de galiba bu. Allah’ım bir uçağım olsun, biri olsun… Hayır… İsteyip de sahip olamadığım hiçbir şey yok.
– Yeterince tutkuyla istemediğiniz ya da vazgeçmeyi bildiğiniz için mi?
– Vazgeçebilen biriyim galiba.
– Arkadaşlığına ya da aşkına talip olup da, sahip olamadığınız biri var mı?
– Onlarda iyiyiz bak. Allah’a bin şükür! (Tahtaya vuruyor)
‘Tabii ki çocuk sahibi olmayı düşünüyorum’
– İngiltere’de bir televizyon kanalı mı kuruyorsunuz?
– Ekim ayından beri, İngiltere’nin en büyük dijital platformu BSkyB’de yayınlanacak bir kanal hazırlığı içindeyim. News Corporation‘ın da bize çok desteği oldu. Herkesin eline geçebilecek bir fırsat değil. İngiltere’de yayın yapacağız. İnşallah Türkiye’ye de yayın vereceğiz. Şu anki odak noktamız Avrupa. Ondan sonraki üç ay içinde ABD’nin en büyük kablo ağı Direct TV‘ye girmeyi planlıyoruz.
– Ne tür bir kanal bu?
– Hayat tarzı ve moda üzerine ama moda çok ön planda. Etrafta gördüğüm moda kanallarını seyrederken, hep bir memnuniyetsizlik hissediyordum. Modanın daha yüksek bir kitleye hitap eden lüks tarafını, hiçbir zaman ön plana çıkarmıyorlardı. Biz böyle bir kanal yapıyoruz. Şu an ‘Fashion One‘ ismiyle çalışıyoruz ama isim değişebilir. Tamamen kişisel ilişkilerimle sağladığım şeyler bunlar. Modayı yöneten insanlara, ikonlara yer vereceğiz. Bu işe sıkı bir bütçe ayırdım diyebilirim size. Yayın tamamen İngilizce olacak. Bütün dünyadan defileler topluyoruz. Müthiş bir ekip kurdum Londra’da. MAC adlı dünyanın en büyük makyaj malzemesi firmasının başındaki kişi, pazarlamaya yardım ediyor. Vogue‘un eski moda editörü, şu an dünyadaki en büyük stil yöneticilerinden biri, benim moda editörüm.
– Ne zaman yayına giriyorsunuz?
– Şubat ortası kapalı yayına başlıyoruz. Mart ortasında inşallah seyredeceğiz. Mayıs’a çok büyük bir lansman hazırlıyoruz. Fashion One için önümüzdeki yıl olay yaratacak bir parti yapmak istiyorum.
– İşadamı olarak baktığınızda bu sizin için yeterince kârlı bir yatırım mı?
– Ailemizde işadamı olan ağabeyimdir. Kârlı mı değil mi, onu ağabeyime soracaksınız!
– Şöhretli insanlarla gezmek sizi mutlu mu ediyor?
– Hayır. Beni mutlu etme unsuru değiller. Onlarla ‘meşhurlar’ diye gezmiyorum. O insanlar bonus olarak geldi çoğu zaman. Arkadaşlarımın arkadaşı çoğu… Şimdi George Michael ile arkadaş olmak istiyorum mesela, hem de iyi arkadaş olmak istiyorum.
– İnsan biriyle arkadaş olmaya karar verir mi?
– O insan sizi ilgilendiriyorsa, yaratıcılığına hayransanız, yüzde 100 olmalısınız.
– Bu kadar güzel ve şöhretli kadınla beraber görününce, herkes sizin onlarla yattığınızı düşünüyordur değil mi?
– Bilmem.
– Hadi canım, erkek arkadaşlarınızdan böyle imalar gelmiyor mu?
– Benim Türkiye’deki çevrem beni çocukluğumdan beri tanır. Bu tarz bir konuşmayı benimle yapmazlar. O tarafım ‘kabız’ derecede Avrupai. Biz Türkiye’de laubaliyiz. Bu benim hiç hoşlanmadığım bir şeydir.
– Neden evlenmediniz bugüne kadar?
– Annem ve babam, ben 10 yaşındayken boşandı. Aynı şeyi tekrar etmek istemiyorum. Arkadaşlarımın ikinci, üçüncü evlilikleri… Bir çocuğu dünyaya getirmeden evvel, çok iyi düşünmeniz gerekir. Hata yapmak istemem. Ağabeyim de evlenmedi, çocuğu da yok. Annem çıldırıyor bu duruma. Tabii ki düşünüyorum çocuk sahibi olmayı. Yarın da olabilir, iki yıl sonra da. Ama enerjim varken yapabileceğim işleri bitirip sonra evde oturayım, aklım hiçbir yerde kalmasın istiyorum.
İlknur K. Akman’ın Ömer Karacan’la 2007 Trendleriyle İlgili Olarak Yaptığı Röportaj
Number One TV’nin ortaklarından Ömer Karacan, işi dolayısıyla sürekli seyahat edip dünyada neler olup bittiğini takibe alıyor. Türkiye’de de bir ‘trend belirleyici’ olarak tanınan Karacan’a, 2007’de müzik, eğlence ve tatil hayatında dünyayı nelerin beklediğini sorduk. Açacağı İngiltere merkezli yeni moda ve yaşam tarzı kanalı FashionOne için oradan oraya koşuşturan Karacan, bu kanalın da yeni yılda çok konuşulacağını söyleyip en taze trendleri sıraladı.
Hangi şehirler gözde?
2007’nin en trendy şehri Londra olacak. Geçtiğimiz yıl parlamaya başlayan İstanbul ise önümüzdeki yıl daha da gözde olacak. Londra’dan sonra dünyada en çok merak edilen ve adı geçen şehir İstanbul diyebilirim. Herkes buraya gelmek için can atıyor. Ancak Turizm Bakanlığı’nın birinci sınıf müşteriye ve lüks turizme ciddi yatırım yapması lazım. Orta halli, ikinci üçüncü sınıf turistin bize getirisi çok az oluyor, götürüsü ise fazla.
Neler dinleyeceğiz?
Müzikte 80’lerin 2000’lere adapte edilişini görüyoruz. Ön planda olan iki akım var. Birincisi, ‘Guitar Band’ adı verilen elektro gitar ağırlıklı rock müzik yapan gruplar. Öncüleri The Killers ve Razorlight adlı gruplar diyebiliriz. İkincisi, yine 80’lerin elektronik dans müziğinin dönüşü. Gwen Stefani bu akımın gözde şarkıcılarının başında geliyor. Kısaca 80’ler 2007‘de müzik dünyasına tamamen egemen olacak.
Ömer Karacan hakkında ziyaretçi yorumları