Paul Cézanne kimdir, Paul Cézanne, empresyonist tarzı geliştiren ilk büyük ressamlardan biri olarak ün salmış, 20. yüzyıl Fransız ressamı. Empresyonizmin sınırlayıcı karşı-biçimciliğini yıkarak Kübizmin doğuşuna zemin hazırlamıştır.
Paul Cézanne 19 Ocak 1839‘da Aix-en-Provence‘ta dünyaya geldi. Babası Louis-Auguste Cézanne, halı fabrikatörü, annesi aynı işte çalışan bir işçi kızdı. Louise-Auguste, kısa sürede zengin olarak bankerliğe atıldı.
Paul, 1849’da önce St. Joseph okuluna, sonra 1852’de buradan alınıp Aix’deki Bourbon Koleji’ne gönderildi. Paul, oldukça parlak bir öğrenciydi, eski Yunanca, Latince, Tarih ve Matematik derslerinde ödüller alıyordu.
Cézanne’ın hayatının büyük bir bölümü üzerinde, çok güçlü ve ezici bir kişiliği olan babasının baskısı, kendisini daima hissettirdi. Resme olan düşkünlüğüne rağmen babasının zoruyla, 1856’da girdiği Aix Resim Okulu’nu iki sene sonra bırakıp Aix Hukuk Okulu‘na girdi.
Cézanne, toplumdan kaçan, asık suratlı, hırslı ve zaman zaman öfke ve umutsuzluk bunalımlarına kapılan biri olarak görülüyordu. Bu dönemde herşeye rağmen iki yakın arkadaşı oldu, bunlardan biri sonradan ünlü realist yazar diye ün yapacak olan Emile Zola, diğeri ise sonradan mühendis olan Baptistin Baillle adında bir gençti. Üç arkadaş, vakitlerinin çoğunu Aix çevresindeki kırlarda, dağcılık, yüzme ve avcılıkla geçiriyorlardı. Ayrıca şiir ve resimden söz ediyor, bohem hayatın zevkini çıkarıyorlardı. Cézanne’ın hayatında ve sanatında, bu dönem oldukça etkili oldu.
Babasının baskısını, verdiği çetin mücadele sonucunda yıkan Cézanne, 1861 mayısında, resim öğrenimi görmek için Paris‘e taşındı. Bir çeşit sanat okulu olan Académie Suisse ‘e girdi, ama yaşadığı başarısızlık ve cesaret kırıklıkları sonucu altı ay sonra babasının Aix’teki işinin başına döndü. Ne var ki buna daha fazla dayanamayarak, 1862 yılının kasım ayında yeniden Paris’e, akademiye döndü. Geleceğin resim sanatını hazırlayan birçok genç ressamla tanıştı, bunlar arasında kendisini ilerde çok etkileyecek olan Camille Pissarro da vardı.
Cézanne, Hortense Fiquet adında güzelliği ile ün salmış ve çıplak modellik yapan bir kadınla ilişki kurdu ve 1862 yılının ocak ayında ondan Paul adında bir çocuğu oldu. Babasının, bir metresi olduğunu öğrenip öfkeden küplere bineceğini düşünerek korku içinde yaşadı. Cézanne’ın babasına karşı beslediği korku ve nefret, hayatını ve insan ilişkilerini derinden etkiledi. İnsanlarla kolay kolay ilişki kuramıyordu hatta kendisi için şöyle demişti: ” Ben tek başıma kalmak için yaratılmışım. Böylece, hiç olmazsa kimse bana kanca atamaz.” Bu cümleyle kişiliğini kısaca anlatmaktadır: Sert, kaba, bilerek hoyrat davranışları ile kendisini koruyan bir kabuğa bürünmekteydi. Hayatta güvendiği tek insan, babasıyla olan çekişmelerinde ara buluculuk yapan annesiydi.
Cézanne, eserlerini Paris’te her yıl açılan “Salon” sergisine gönderiyordu. Ama bir kez dışında eserleri sergiye kabul görmedi. Salon’un kabul kurallarından birine göre, her jüri üyesi öğrencilerinden birinin tablosunu sergiye alabilirdi. Cézanne’ın yakın dostlarından Guillemet, bu kuraldan yararlanarak Cézanne’ın bir tablosunu sergiye kabul ettirdi. Cézanne, “Salon” a karşı duyduğu hoşnutsuzlukta yalnız değildi. 1863’te jürinin ön yargılarına o kadar çok sanatçı karşı çıktı ki, İmparator, eserleri reddedilen sanatçılar için “Reddedilenler Sergisi” diye anılan bir sergi düzenletti. Cézanne da bu sergiye katıldı.
Cézanne’ın sanatında Pissarro’nun çok büyük etkisi oldu. Bu etki nedeniyle, başlangıçtaki melankolik ve içe dönük yaşam tarzından kaynaklanan dramatik üslubundan uzaklaşıp, kır manzarası konulu resimler yapmaya başladı. Bu, sanat hayatında bir dönüm noktası oldu ve bugünkü ününü sağlayan manzara, ölü doğa ve portre çizimine yöneldi. Bu dönemdeki en önemli eserlerinden bağzıları; Olympia (1873), Asılmış Adamın Evi (1873, Louvre Müzesi, Paris), Kavaklar (1879-82) ve Maincy Köprüsü (1879, Louvre)dür. Tekniği de konuları gibi yumuşamış, donuk renkeri ve sert fırça darbelerini terkederek, açık tonlu renklere ve hafif fırça vuruşlarına yönelmiştir.
Empresyonist ressamların düzenlediği ilk sergiye (1874) Cézanne da üç tabloyla katıldı. İkinci sergide ise (1877) on yedi tablosu vardı, ama her iki seferde de sanatı anlaşılamadı ve eserleri alayla karşılandı.
Nihayet 1900‘de Paris’teki bir sergide yer alan bir tablosu, Berlin’deki Ulusal Galeri tarafından satın alındı. Ama asıl büyük zaferi, 1904’te, tabloları Paris’teki Sonbahar Salonu’nun en büyük odasında sergilendiği zaman kazandı.
Cézanne, hayattayken takdir görmemiş olmasına rağmen kendini döneminin en büyük ressamı olarak görmüştür.
Son yıllarında sanatçı, o dönem resmini sorgulamayı cesaretle ileri götürdü, derinlik elemanını resminden kaldırarak geometrik biçem arayışına yöneldi. Bu yaklaşımı, modern sanatın ilk akımları olarak kabul ediler fovizm ve kübizm için çıkış noktası oldu ve Cézanne, modern sanatın babası olarak kabul gördü. Picasso‘nun, kübizmde çıkış yaptığı Avignon’lu Genç Kızlar adlı tablosunda, Cezanne’ın Les Grandeş Baigneuses-Yıkanan Kadınlar (1902-06) tablosunun etkileri görülmektedir.
Cézanne, 22 Ekim 1906‘da öldüğü zaman 67 yaşındaydı. Aix’te manzara resmi yapmaya giderken, şiddetli yağmura yakalandı ve hastalanarak zatürreden hayatını kaybetti. Aix-en-Provence mezarlığına gömüldü.