Biyografi

Salvador Dalí kimdir

Ad Soyad: Salvador Dalí Doğum Tarihi: 11 Mayıs 1904 Nereli: Figueres, Catalonia, İspanya Meslekler: Ölüm Tarihi: 23 Ocak 1989
Warning: A non-numeric value encountered in /www/wwwroot/biyografi.net.tr/wp-content/plugins/amp/templates/single.php on line 76

Salvador Dalí kimdir, İspanyol ressam. Gerçek adı Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí y Domènech‘tir. 20. yüzyılın en önemli ressamlarındandır. Dali, sürrealizmin tanınmasında ve toplum içinde yaygınlaşmasında en fazla payı olan sanatçıdır. Zira sanatı klasik anlayışın dışına çıkarmış, dehasını yaratıcılığının sınırlarını zorladığı yapıtlarına yansıtmıştır. Sigmund Freud‘un yazılarından etkilenerek sanatını sürrealizmle temellendiren Dali, “Eleştirel Paranoya” adını verdiği yaklaşımı ortaya koymuş ve bu yaklaşımla oluşturduğu eserlerle dünyanın en başarılı sürrealist ressamı olmuştur. Sanat tarihinde çığır açan ressamın en çok bilinen eseri 1931‘de tamamladığı
The Persistence of Memory‘dir.

11 Mayıs 1904‘te Figueres, Catalonia, İspanya‘da dünyaya geldi. O doğmadan dokuz ay önce menenjit sebebiyle hayata gözlerini yuman ağabeyinin adı da Salvador’du ve anne babası ağabeyinin Salvador’un bedeninde yeniden dünyaya geldiğine yani reenkarnesi olduğuna inanıyorlardı. Dali daha sonraları bununla ilgili olarak şunları söyleyecekti: Bu farkındalıkla yaşamakta zorlanan Dali’nin tüm davranışları ailesinin dikkatini çekmek üzerine odaklıydı. Dali’nin kızkardeşi Ana María‘nın da dünyaya gelmesi durumu değiştirmedi. Zaman geçtikçe farklılığını ifade etme isteği daha dayanılmaz hale geliyordu.

Çocukluğunda, ileride FC Barcelona futbolcularından olacak Sagibarbá ve Josep Samitier‘le çok iyi arkadaş olan Dali, Cadaqués‘te geçirdiği tatillerde iki arkadaşıyla futbol oynamayı çok seviyordu.

1916‘da resim okuluna kaydolan Dali’nin bir yıl boyunca yaptığı karakalem çalışmaları babaergisi ise 1919‘da Figueres’teki Municipal Theater‘da açıldı. Dali’nin öğretmeni iyi bir ressam olan Juan Núñez‘di. Dali, Catalan empresyonist ve realistlerini tanıdıktan sonra kübizm akımını ve Juan Gris‘i de keşfetti.

Dali 1921‘de annesini göğüs kanserinden kaybettiğinde henüz 16 yaşındaydı. Bu büyük travmanın üstesinden güçlükle gelmeye çalışan Dali’nin babası, merhum eşinin kız kardeşiyle evlendiğinde, bilinenin aksine Dali bu duruma içerlemedi. Zira teyzesine de oldukça düşkündü. Dali, Figueres Belediyesi Sanat Okulu’nda eğitim gördüğü dönemde Miguel Angel, El Greco, Velazquez,
Leonardo, Goya ve hayran olduğu diğer ressamların makalelerinin yer aldığı ‘Studium‘ dergisinde de çalıştı.

1922‘de Madrid‘e taşınıp, San Fernando School of Fine Arts‘a kaydolan Dali, burada gerçekleştirdiği kübist çalışmalarıyla büyük ilgi gördü. Hayatı boyunca etkileneceği dadaist akımıyla da o yıllarda tanışan Dali, şair Federico García Lorca ve film yapımcısı Luis Bunuel‘le yakın arkadaştı. Okulda onu sınava tabii tutacak yetenekte kimsenin olmadığını söylediği için yönetimle arası açılıp, final sınavlarından çok kısa bir süre önce okuldan atılan Dali, Basket of Bread isimli çalışmasında dehasını ortaya koymuştu. O yıl Paris‘e ilk ziyaretini gerçekleştirdiğinde Pablo Picasso‘yla tanışma fırsatı bulan Dali, ressamdan çok etkilendi ve bu etkilenimleri o dönemde yaptığı çalışmalarına da yansıdı.

Resimdeki yeteneği açtığı sergilerle tescillenen ve Barcelona‘da büyük ilgi gören Dali, ilgilendiği akımları bazen tek tek bazen de tümünü kovantgard ve deneysel bir tarzı olsa da resim sanatının temelleriyle de ilgileniyordu. Gösterişli bıyığı Dali’nin karakteristiklerinden biri olmuştu, zira Dali fiziksel görünüşü itibariyle 17. yüzyıl İspanyasının en önemli ressamlarından biri olan Diego Velázquez‘tan oldukça etkilenmişti. Günlük yaşamı; entelektüel bir söylemin ve lüks bir yaşamın çevresinde dönen ressamın, kadınlar pek ilgisini çekmiyordu. Ancak bu durum kısa bir süre sonra değişecekti.

1929‘da film yapımcısı arkadaşı Luis Buñuel’le birlikte Un chien andalou isimli ilk gerçek üstü kısa film için ortak bir çalışma yürüttü. Aynı yıl sürrealist şair Paul Éluard‘ın eski eşi Gala‘yla tanışan Dali, onunla büyük bir aşk yaşamaya başladı ve o andan itibaren Gala; Dali için bir âşık, bir arkadaş, esin perisi ve resimleri için de model oldu.
O yıllarda oldukça önemli profesyonel sergiler açan Dali, yaratıcılığıyla büyük övgü alıyordu. En önemli çalışmalarından biri olan The Persistence of Memory isimli tablosunu 1931’de tamamlayan Dali, 1929 yılından itibaren birlikte yaşadığı Gala’yla 1934‘te dünya evine girdi. Tarihçi Alexandre Deulofeu‘yla da o yıllarda tanıştı ve yakın arkadaş oldu. 30’lu yılların başında Paris’te katılmış olduğu sürrealist hareketten, kısa bir süre sonra dik başlılığı ve asi kişiliği nedeniyle dışlanan Dali, bu süre içinde kendisini sürrealizmin en büyük temsilcilerinden biri haline getirecek olan Büyük Mastürbasyoncu, Seksapel Görüntü ve Hüzünlü Oyun isimli eserlerine imza attı.

Yine 1934’te tablo alıp satan Julian Levy tarafından Amerika‘ya tanıtılan ressam, New York‘ta da bir sergi açtı. Birkaç İspanyol entelektüelle birlikte İspanyol Sivil Savaşı‘ndan sonra başa geçen Francisco Franco‘yu destekleyen Dali, sürrealist arkadaşlarınca küçük burjuvaya dönüşmekle suçlanır olmuştu. Bununla ilgili; açıklamasını yapan Dali, politik görüşüyle ilgili olarak daha önce de şunları söylemişti:

1936‘da Londra‘da Stefan Zweig onu Sigmund Freud’a tanıttı ve aynı yıl New York Moma’da “Fantastic Art, Dada and Surrealism” sergisine katıldı. Sergiye dalgıç kıyafetleri içinde ve tasmalarından tuttuğu iki tazıyla gelmesi Dali’nin insanın gerçek bir düş dünyası yaratması ve bunu yaparken aklını denetim altında tutup iradesini bilinçli olarak bir süre askıya alması gerektiğiyle ilgili düşüncelerini de destekler nitelikteydi. Dali daha sonra Time dergisine kapak oldu.

İkinci Dünya Savaşı başlar başlamaz eşi Gala’yla birlikte Amerika’ya giden Dali, 8 yıl boyunca orda yaşayacaktı. 1942‘de otobiyografisi The Secret Life of Salvador Dalí‘yi yayınladı.

Virginia, Pebble Beach, California ve New York St. Regis Hotel‘de geçirdikleri yıllardan sonra çift 1949‘da yeniden İspanya’ya döndü. Dali, Andre Breton‘ın sürrealizmin kırkıncı kutlama yılı için organize etiği Homage to Surrealism isimli sergide Joan Miro, Enrique Tábara ve Eugenio Granell‘le birlikte resimlerini sergiledi. 40’lı yıllarda, Kızarmış Bacon ve Yumuşak Otoportre, Ekmek Sepeti, Atomik Leda ve Portlligat’lı Madonna gibi çok önemli yapıtlarını sanatseverlerle buluşturan Dali, döneminin en ünlü ressamlarından biri haline geldi. Ressam 1946‘da Alfred Hitchcock‘un Spellbound filminde bir dizi rüya sahnesi için sahne tasarımı da yaptı. O dönemin yıldızı yeni yeni parlamaya başlayan sanatçılarından Andy Warhol, Pop Art‘ın ortaya çıkmasında Dali’nin büyük etkisi olduğunu açıkladı. Matematiğe ve fiziğe de büyük ilgisi olan sanatçı, çalışmalarında geometrik öğeleri de kullanıyordu.

1950’lerde, “Yansıtma ve Derinleşme Üzerine Paranoyak – Eleştiri” metodunu geliştiren ressamın eserlerinin büyük bir çoğunluğunun konusunu din, tarih ve fen bilimleri oluşturuyordu. Bu yıllar içerisinde Cristo de San Juan de la Cruz,
Galatea de Las Esferas, Corpus Hipercubicus, Amerika’nın Kristof Kolomb Tarafından Keşfi ve Son Yemek gibi çok tanınan yapıtlarını verdi.

1960 yılında doğduğu yer olan Figueres’de en büyük projesi olan ve 1974 yılına kadar uğraş vereceği Dali Tiyatrosu ve Müzesi‘ni kurmak için kollarını sıvayan Dali, ünlü lolipop markası Chupa Chups‘un da logosunu hazırlamıştı. 1969 yılında yapılan eurovizyon şarkı yarışmasının tanıtımlarından ve sahne düzeninden de sorumlu olan ressam, Gerona‘da Pubol Şatosu’nu satın aldı ve içini yenilemeye başladı.

60’lı yıllarda, Los Angeles (1964), New York Modern Sanatlar Müzesi (1966), Rótterdam (1974),
Dalí Cleveland Müzesi (1971), París George Pompidou Merkezi (1979), Londra Tate Gallery (1980), Madrit Çağdaş Sanatlar İspanyol Müzesi (1983), Barselona Pedralbes Sarayı (1983) gibi dünyanın en büyük sanat merkezlerinde Dali’nin geniş çaplı antolojik sergileri sanatseverlerle buluştu.

Sadece resim sanatında değil güzel sanatların birçok alanında da yapıtlar veren Dali şaşırtıcı ve olağanüstü projeleri de hayata geçirdi. Ressam, bir smokini, içinde filtre bulunan likör kadehleriyle kaplayarak gerçekleştirdiği çalışmaya Afrodizyak Ceket adını vermişti. Daha sonra ahize yerine kabuklu hayvan kullandığı Istakoz Telefon’u icat etti. Çekmeceli Milo Venüs isimli eserinde ise ünlü heykeli çekmeceli gülünç bir mobilyaya dönüştüren Dali, memeler, göbek ve dizlerle mobilyanın kulplarını oluşturmuştu. Bu çalışma daha sonra mobilyacılık ve mücevhercilik alanında üretilen birçok lüks eşyaya da uygulandı. Breton tarafından Fransızcada dolar düşkünü anlamına gelen “Avida Dollars” anagramıyla sürekli olarak eleştirilen Dali, yapıtlarını bir meta olarak ortaya koyduğu için “Sanat için sanat” düşüncesini yıkmaya çalışmıştı. Amacı sanatın, hayatın her alanını doğrudan doğruya ilgilendiren bir yaşam biçimi olduğunu göstermekti.

Robert Descharnes ile birlikte Dantelacı Kadının ve Gergedanın İnanılmaz Öyküsü’nü yöneten Dali, 1978‘de
Yukarı Moğolistan’dan İzlenimler (Impressions de Haute Mongolie) adıyla deneysel bir de film çevirdi.

1982 yılında tek aşkı Gala’nın ölümünün ardından Dali büyük bir travma geçirdi ve sağlığı da gitgide bozulmaya başladı. 1984‘te İspanya’daki şatosunda çıkan yangından sonra rahatsızlığı iyice artan Dali, son yıllarının bir kısmını Pubol’daki şatoda, bir kısmını da kendi kurduğu Tiyatro Müzesi’nin yanındaki Torre Galatea’daki özel odasında inzivada geçirdi. Salvador Dali 23 Ocak 1989‘da Figueras hastanesinde, 84 yaşındayken hayata gözlerini yumdu ve Figueras’daki müzesine hâkim olan dev kubbenin altına gömüldü.

Dali tüm varlığını ve koleksiyonunu İspanya devletine bırakmıştı.