Wolfgang Amadeus Mozart kimdir, Wolfgang Amadeus Mozart, 18.yy klasik müziğinin, en verimli ve en tanınmış bestecisi. Bir çok otoriteye göre, dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük müzik dehası olarak kabul edilen Mozart, sadece 35 yıllık hayatına 626 ölümsüz eser sığdırarak, adını tarihe altın harflerle yazdırdı. Çocukluk yıllarından itibaren, duyduğu her müziği hafızasına bir daha çıkmayacak şekilde kazıyabilme yeteneğine sahip olan ve çıktığı gezilerinin sıklığı sayesinde oldukça fazla tecrübe sahibi olan Mozart bu tecrübelerini gelişimine yansıttı.
Günümüzde müzik tarihinin en büyük dehalarından biri olarak kabul edilen Mozart, 27 Ocak 1756’da Leopold Mozart ve Anna Maria Pertl Mozart‘ın oğlu olarak Salzburg, Avusturya’da dünyaya geldi. Mozart’ın, lakabı Nannerl olan, Maria Anna Mozart adından bir kız kardeşi vardı.
Doğumundan bir gün sonra St. Rupert Katedrali’nde vaftiz olan Mozart’ın adı vaftiz olduktan sonra, Joannes Chrysostomus Wolfgangus Theophilus Mozart adını aldı. Latince olan Amadeus ismini, Gottlieb (Almanca) ve Amadé (Fransızca) olarak da kullanan Mozart en çok Wolfgang ismini kullandı.
Avrupa’nın başlıca müzik hocalarından biri ve Salzburg Başpiskoposu’nun orkestrasının şefi olan babası Leopold Mozart’ın, keman çalmanın temel prensiplerini konu alan Versuch einer gründlichen Violinschule adlı ders kitabı, Mozart’ın doğduğu yıl olan 1756’da yayımlandı.
Oldukça başarılı bir enstrüman müziği bestekarı olan babası Leopold müziği, oğlunun olağanüstü müzik becerilerini gördükten sonra, Wolfgang henüz 3 yaşındayken bıraktı. Oğlunun müzik yeteneğinin farkına varan ve Mozart’a, klavye, keman ve organ gibi enstrümanları çalmayı öğrettiği, çok ağır bir müzik eğitimi veren Lopold müzik kitabında, Wolfgang’ın bir çok besteyi 4 yaşında öğrendiğini ve ilk bestesini, küçük bir Andante ve Allegro’yu 1761‘de henüz beş yaşındayken yazdığını belirtti.
Çocukluğunda bir çok Avrupa gezisine çıkan Mozart, gittiği yerlerde pek çok gösteri yaptı. İlkini 1762 yılında, Münih‘in Bavarya‘sındaki Elector meydanında yaptığı gösterileri, aynı sene Prag ve Viyana‘da imparatorluk meydanında yaptığı gösteriler izledi.
Babası ile beraber çıktığı ve 3 buçuk yıl süren konser gezileri sırasında, Münih, Mannheim ve Paris’te bulunan Mozart, daha sonra bulunduğu Londra’da, ünlü İtalyan çellocu Giovanni Battista Cirri ile çaldı. Gezinin devamında Lahey, Zürih ve Donaueschingen’de de konserler veren Mozart, bu uzun konser turu sırasında, bir çok ünlü müzisyenle tanışarak, bu müzisyenlerin eserlerini öğrenmiş oldu.
En önemli esin kaynaklarından biri, 1764 – 1765 yılları arasında bulunduğu Londra’da arkadaş olduğu, Johann Christian Bach’la birlikte 1767’de gittikleri ve Kasım 1768‘e kadar kaldıkları Viyana’da, çiçek hastalığına yakalanan Mozart iyileşmesinin ardından Salzburg’da geçen bir yıl sonunda, üç kez İtalya‘ya yolculuğa çıktı. 1769 Kasım’ı ile 1773 Mart‘ı arasında yaptığı bu yolculuklar sırasında “Mitridate Rè di Ponto” (1770), “Ascanio in Alba” (1771), ve “Lucio Silla” (1772) adında üç opera besteleyen Mozart, ilk gezisinde, Venedik’te Andrea Luchesi ile ve Bolonya‘da da Giovanni Battista Martini ile buluştu.
Aynı dönemde Accademia Filarmonica‘nın bir üyesi olarak kabul edilen Mozart, İtalya’daki yolculuklarından birinde, Gregorio Allegri‘nin Miserere‘sini, Sistine Chapel‘de dinlediği sırada tamamını hafızasından yazdı, hatta parçadaki küçük hataları düzeltti ve böylece Vatikan malının ilk illegal kopyasını üretmiş oldu.
23 Eylül 1777 tarihinde, annesi ile beraber, Münih, Mannheim ve Paris’i kapsayan bir Avrupa turuna daha çıkan Mozart, Mannheim’da, o dönemin en iyisi olarak kabul edilen Mannheim Orkestrası ile sahne aldı. O dönemde Aloysia Weber‘e aşık olan, ancak Weber’in daha sonra kendisini terketmesinin ardından, 1778’de, Paris’e yaptıkları gezi sırasında annesini kaybeden Mozart, ilk büyük operasına 1780 yılında, Idomeneo Münih’de çıktı. Takip eden sene, Viyana’ya, işvereni, Prens Başpiskopos Colloredo beraber gitti. Salzburg’a geri döndüklerinde, opera şefi olan Mozart’ın, başpiskopos’a artık onun müzik işleriyle ilgilenmeyi istemediğini belirtmesiyle, Colleredo desteğini geri çek, müziğini geliştirmek için Viyana’ya yerleşti.
Bu dönemde, Türkler’in Avrupa’da moda olmasından ve Mehter Marşı‘ndaki ritimden esinlenen Mozart, Türk tarihi için büyük önem taşıyan, 11 numaralı la majör piyano sanatı’nın (K. 311) 3’üncü bölümünde “Ronda alla Turca“yı besteledi.
4 Ağustos 1782‘de, babasının isteğiyle, Aloysia’nın kız kardeşi Constanze Weber ile evlenen Mozart, aynı sene bestelediği, Topkapı Sarayı‘nda geçen, Selim Paşa‘nın ve harem ağası Osman‘ın tutsağı olan Konstanze ve hizmetçisini konu alan, “Die Entführung aus dem Serail” (Saraydan Kız Kaçırma) ile çok büyük bir başarıya imzasını attı.
1782 ve 1783 seneleri arasında, Barok tarzında yeni bir tarz ve dile yönelen Mozart’ın “Die Zauberflöte” (Sihirli Flüt) isimli eseri, bu tarzdaki en göze çarpan örneklerinden biridir.
Viyana’da geçirdiği dönemde, Beethoven‘ın da hocalığını yapmış olan ve 100’ün üzerinde senfoni besteleyen Franz Joseph Haydn ile tanışarak dostluk kuran ve 1785’e kadar piyano konçertolarında solo performanslar sergilediği konserlere çıkan Mozart, Bu konserlerden sonra daha az sahneye çıkmaya başladı.
18. yy Avrupası’ndaki Aydınlanma Dönemi‘nden etkilenen ve 1784 yılında Haydn ile aynı locaya girerek Mason olan Mozart, katolikti. Babası 1787‘de ölmeden önce, babasını kendi inanışına çekmeye çalışan Mozart’ın Die Zauberflöte (Sihirli flüt) adlı eserinin sondan ikinci operasında bu masonik alegorilerle karşılaşılmaktadır.
1784 ile 1787 seneleri arasında, bugün de ziyaret edilebilen Domgasse 5’de St. Stephen Katedrali arkasındaki, yedi odalı bir apartmanda yaşayan Mozart, burada 1786‘da “La nozze di Figaro” adlı eserini besteledi. Mozart son operası La Celemenza di Tito, 6 Eylül 1791‘de, Prag’da Leopold II‘nin Bohemya Krallığı taç giyme töreninde sergilendi.
Son sözleri, “Ölümün tadı dudaklarımda… Bu dünyadan olmayan bir şey hissediyorum” olan Mozart’ın ölümü, ölüm şekli ve hastalığıyla alaklı birçok spekülasyonu da beraberinde getirdi. Önerilen teoriler arasında, trişinoz, cıva zehirlenmesi ve ateşli romatizma ve o dönemde sıkça uygulanan, hastaların kanatılarak iyileştirilmesi gibi sebepler vardı. Ölüm kayıtlarında geçen “hitziges Frieselfieber” yani mühim darı tanesi ateşi şeklinde geçen hastalığının modern tıpta açıklayıcı bir tanım olmaması bu konunun belirsiz kalmasına neden oldu.
5 Aralık 1791 tarihinde gece 1 sularında Viyana’da ölen Mozart, hastalığının oldukça ilerlemiş olduğunun farkında olarak, son çalışması olan Requiem‘e bir kaç gün önce başladı. Kendi ölümünü düşünerek yaptığı savunulan bu beste Mozart’ın bitiremeden ölmesiyle yarım kaldı. Daha sonra eserin tamamlanması için Joseph Eybler, Constanze tarafından görevlendirildi. Ancak başarı gösteremeyerek işi yarım bırakmasının ardından Constanze bu görevi, genç bir bestekar ve Mozart’ın öğrencisi olan Franz Xaver Süssmayr’a devretti.
İsminin yazılmadığı bir mezar taşıyla gömüldüğü bilinmesi, genelde Mozart’ın parasız ve unutulmuş olarak öldüğü yönünde düşünceleri ortaya çıkarsa da, Viyana’da eskisi kadar yüksek yaşam standartlarına sahip olmayan Mozart, komisyonlardan gelen parayla görece yüksek gelir elde ediyordu. Yılda yaklaşık olarak 50,000 florin kazanan Mozart’ın bu geliri günümüz şartlarında incelendiğinde en az 142,000 Dolar gibi bir miktara denk geliyordu. Bu miktarın sahibi, 18’inci yüzyılda dünya çapında en çok para kazanan %5’lik dilime giriyordu. Ancak, servetini kontrol edemeyen Mozart kazancına rağmen bir çok kez kredi aldı. Yazdığı bir çok mektup günümüze kadar gelen Mozart’ın yine de fakir olduğuna dair kesin bir kanıt yoktur.
1809‘da Mozart’ın eşi Constanze, Danimarka’lı bir diplomat olan Georg Nikolaus von Nissen ile evlendi. Aynı zamanda Mozart’ın büyük bir hayranı olan ve Mozart üzerine bir biyografi yazmaya başlayan Nissen’in ömrü bunu bitirmesine yetmediyse de, ölümünün ardından biyografi Constanze tarafından bitirilerek yayınlandı.
St. Marx mezarlığındaki orjinal mezarı kaybolan Mozart’ın, anıtsal mezartaşları buraya ve Zentralfriedhof‘a yerleştirildi. 2005 senesinde Avusturya’nın Inssbruk Üniversitesi ve Rockville, Maryland‘deki DNA labratuarlarında, Avusturya Müzesi’ndeki Mozart’ın kafatası üzerinde yapılan araştırmalar yetersiz kaldı ve bir sonuca ulaşılamadı. Kafatasından alınan DNA örneği büyükannesinin ve yeğeninin DNA’larıyla karşılaştırılmaya çalışıldıysa da testler beklenen sonucu vermedi ve örnekler arasında herhangi bir bağlantıya rastlanmadı.
Klasik müziğin ilk örneklerinden olan müziğiyle Mozart, o dönemin tarzını değiştirerek barok tarzı ile karışımını sağladı. Mozart’ın kendine ait tarzıyla ve yazdığı, senfoni, opera, solo konçerto, oda orkestrası, yaylı kuartet ve yaylı kintet, ve piyano sonataları gibi, neredeyse her tarzda yaptığı bestelerle çok yönlü bir bestekar olarak kabul edilen Mozart, piyano konçertosunu, tek başına geliştirdi ve yeni bi tür olarak dinleyiciye sundu. Önemli sayıda dini müzik ve ayinler besteleyen Mozart, bunların yanı sıra, divertimenti ve serenad gibi pek çok dans ve eğlence müziği bestesinin de altına imzasını attı.
Franz Schubert, Frederic Chopin, Peter Ilich Tchaikovsky ve Robert Schumann gibi birçok bestekar tarafından, klasik müzikte en iyi olarak gösterilen Mozart, jazz, rock, hatta heavy metal bestecileri için de esin kaynağı olarak kabul edilmektedir. Jazz piyanisti olan Chick Corea, Mozart’ın piyano konçertolarını çalarken kendisini konçertolar yazmaya esinlendiğini ifade etmiştir.
Yönetmenliğini, 1984 yılında Milos Forman‘ın yaptığı ve Peter Shaffer‘in rol aldığı Amadeus adlı film, 8 Oskar kazanırken o senenin de en popüler filmlerinden biri oldu. Film tarihsel uyuşmazlıklar yüzünden eleştirildiyse de, Mozart’ın eserlerini halkın tanıması açısından büyük fayda sağladı.